• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Atilla Özdür
Atilla Özdür
TÜM YAZILARI

Kadına dayak…

12 Mart 2018
A


Atilla Özdür İletişim: [email protected]

Kadına dayak olur muymuş? Valla olur, niye olmasın mıymış? Dayak bir yana hem de, işlerine karışmak da olur...

Erkeği hadımlıyorsun da kadını niye “östrojen”sizbırakamıyorsun?. Hep erkekler mi saldırgan?...

¥

Dünya, oldum olası ortasından ikiye ayrık. Yataylamasında başlangıç olarak kabullendiğin noktaya göre Doğu ve Batı, ekvatora nispet kuzey ile güney olarak iki coğrafi ayrışma. Habil ve Kabil’lerin “İNANÇSAL” yapılarının kılavuzluğundaysa, müminlik ve kâfirlik. Cinsiyete göre tasnife kalkıştığınıza, erkekler ve dişiler…

Habil ve Kabil’lik bir yana, laikçi hünsalıktan giderseniz, anayasanın acıda ve tatlıda ortaklığı emrettiğini görürsünüz…

Cinsiyetine bakmaksızın vatandaşlar, birbirlerine karşı olduğu gibi yönetimi de, kamu yararına olanları tavsiye; zararına gördüklerinden de el çektirmeye davetle yetkili ve görevli… 

İmamlar da emri maruf derslerinde böyle buyurmuyorlar mı, kürsülerinde?...

Dolayısıyla biz insanlar, Türkiye bağlamında vatandaşlar olarak, hiçbir ayırıma kalkışmaksızın devletimizi sigara fabrikalarını KAPATTIRIP, hemcinslerimizi sigaradan vazgeçirme politikasını da ağırlaştırmaya çağırmak zorundayız. Bu arada önemli bir noktayı belirtelim. “Köylüyü yoksullaştırma” iddiasıyla bu milli ve yerli görevimize hiç kimsenin, hem de cahilcesine işkembeden itirazına tutarlı bir gerekçe de yoktur, biline!…

Dayak gibi gelecek amma, nitekim hanımefendi de bu görevi dayakmış gibi algılıyor. Öyle olsun, ne çıkar!…

Bir ikinci dayak faslına gelelim. Erkeklerin, hatta kadınların da birbirlerini ve genç kızları çorapsız ayaklarıyla sokağa çıkmama konusunda uyarmaları gerekir. Görüyorsunuz, mekteplilerde olduğu gibi çalışan ve gezmeye çıkan hemen hemen tüm dişiler, çorapsız pabuçlarıyla gün boyu dışarıda dolaşıyorlar. Acınacak halleri var bu yarısı dişi insanların. Haberleri de olmadan ve daha doğrusu modayı takip aşkına yumurtalıklarını iltihaplanmaya hazırlıyorlar, yazık, çok yazık hem de...

Ne dersiniz, süslü cehalet, işte…

Aynen sigara içenler gibi çorapsız pabuçlarıyla (konçsuz çorap nedir ki!) sokakta gününü geçiren kadınların bu tarz cahilce keyfi davranışlarının, lamı cimi yok, devletin sağlık hizmetlerini zora sokuyor. Bu cehalet, hatta biraz da hıyanetlik kokan modernleşmenin yol açtığı bütçe yetersizliği, hükümetlerin halk yararına yapacağı harcamaları engelliyor…

Zaman zaman okuyoruz. SGK, kanser tedavisinde kullanılan bazı ilaçları ödeme listesinden siliyor. Bu ne demektir? Devletin ve dolayısıyla SGK’nın bu engelleri, matematik dizi üzerinden zincirleme bağlarla birbirlerini oluturarak son tahlilde mağdurlara yönelik ihanet değildir de, nedir?...

¥

Yukarıda yazımızın başında da belirtmiştik. Dünya, fıtri yapısı itibariyle ikiye bölünmüştür. İnsanlar arasındaki bölünmüşlüğün bir türü müsriflik üzerinde görülüyor. Müsrifler, zahirinde her ne kadar kendi varlıklarını harcıyorlarsa da, bu israfat bir anlamda devletlerin gelir hazinelerini de etkiliyor. Bu etkilenme devleti borçlanma ve para basmaya zorladığında nur topu gibi doğan enflasyon, dar ve sabit gelirli vatandaşları perişan ediyor. İşte burada da yine aynı insanların, anayasaların verdiği görev yetkilerini kullanarak, harcamaları konusunda fiili müdahaleyle değil, lafzi uyarmalarla birbirlerini ikaz etmeleri gerekiyor…

Eski Müslümanlar, şükür esasına dayalı birikimperestlikten uzak itidal üzerine yaşadıklarında, günümüzün politika destekli hızlı zenginleşenlerin maruz kaldıkları mecazi dayaklanmayı pek hak etmiyordu…

Şimdi iklimlerde görüldüğü gibi ahlak, kültür ve itikadi hayat ilkelerimizde de köklü değişmeler meydana geldi. Hele hele bölünme şemasının ehli tasarruf bölümünde yer alanlar, ya da oranın cemaatinden olanlar, kendilerinden saydıklarının israfçı hal ve gidişatını gördüklerinde, hepten yeise düşerek üzüntülü bir ruh haliyle haklı olarak şöyle başlıyorlar;

Bunlar, tesettürü modalaştırdıkça sapıklaşıyorlar. Kaşlarını yeniden yapılandırıp gözlerini de kirpiklendirip kıvrımlaştırıyorlar. Karşı mahallelerdeki hemcinslerinden ayrı düşmeyip benzerlerinden eksikli de kalmamak için, ojeli parmaklarıyla kamu önünde açık alan poker partilerine katılmaları da pek yakındır” gibi… 

Daha ne olmasındı, mücahitlikten müteahhitliğe atlamanın bir başka ifadesiyle, Allah’ın nimetlerini üzerlerinde sergileyici dini ritüellerin “binitleştirilmiş” simgesi saydıkları lüks pahalı otomobillerle hava atmalarına ve aksesuar niyetiyle kafalarına sardıkları ekstra lüks ve pahalı sentetik kumaş parçalarının renk ve desenleri üzerinden kendilerine yapılan tenkit anlamındaki anayasal tokatlamalar sanki yetmezmiş gibi, şimdilerde bir de analarıyla bacıları üzerinden adeta istiyorlar dayaklanmanın devamını… 

Komşu kapının hanımefendileri, kılık kıyafetleri üzerinden kendilerine ses edilmemesini ve yukarıdan takdir beklerken aşağının dayak anlamındaki tenkitlerine hedef olmak istemediklerini yazıp çizerek geleceğe umutla bekleşip duruyorlar…

¥

Demokrasi havarileri genellikle İslamiyet’in ibadet teklifine karşı itirazlarını, kesilen koyun ile bacak arasındaki nihai resimden aldıkları ilhama göre yaparlar. Bunlara göre her koyun kendi bacağından asılırmış…

Gerçek hayatın ticari tekniğinde böyledir ve doğrudur amma şarta bağlıdır… Uzun süre ve açık alanda da askıda kalmamak şartıyla…

Aksi halde kokuşma başlar. Kurtlanmalar ve hastalıklar zuhur eder. Sağlık sıhhat açısından tehlikedir. Bacaklarınızda dar bir pantolon, tepenizde Calvin Klein etiketli olup iç gıcıklayıcı bir sargı ile peşinden doyumsuz rayihalar bırakan bir parfümün kokusunu yayarak dolaşma hürriyetinin modalaşması, elbette ki tokadını hak eder…

Çengeldekini kaldırıp gömersin. Sokaktaki canlı gezenin ise, kılına dahi dokunamazsın. Bastırıverir yaygarasını, zor kurtulursen elinden!

Modified femenlik…

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23