• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Atilla Özdür
Atilla Özdür
TÜM YAZILARI

Kızmaca yok...

15 Aralık 2013
A


Atilla Özdür İletişim: [email protected]

İnsanoğlu ilk gününden bu yana iki ana kategorik ayrışma halini yaşayageliyor. Mümin-kâfir... Bunlar da kendi kamplarında niteliklerinde doz farkıyla birer yelpaze oluşturuyorlar...

Kâğıt ve kalemle dostluğa başladığım 60-70’ler dünyasında da, özellikle Türkiye’de aynı manzara görülmekteydi. Siyaseten yaratılan AP ve CHP kampları tabanlarının ağzında “Mürteciler ve devrimciler ya da, namazlılarla beynamazlar” gibi, seslendirilirdi.

Kampların bir tarafı ülkenin hayati önemi hâiz köşe taşlarına oturmuş, diğer tarafı da edilgen, ezilgen, karşı kampın hizmetkârı...

İlginçtir, bu yıllarda Türkiye iki yakasını bir araya getiremeyen az gelişmiş bir üçüncü dünyalı... Taraflar arasında da yoğun bir mücadele, bölüşüm dağıtım karar süreçlerinde etkinlik sahibi olmak...

Yusuf Kaplan, bu savaşın halen süregeldiğinden bahsettiği yazısında şöyle diyor:

“Katı seküler blok da, ‘sıvı’ muhafazakâr blok da, sadece siyasi, ekonomik, bürokratik... İktidar yapılarını ele geçirme kavgası veriyor artık.”

Sanırız Kaplan bu değerlendirmesini mümin-kâfir formatındaki kadim kamplaşmanın küfür kanadında tekleşmeye doğru gidişatından duyduğu endişeyle yapıyor.

Maalesef “yanılıyor” da diyemeyiz değerlendirmesine.

¥

Kaplan, bütün İslâmî kesimlerin toplumdan koptuğunu görüyor... Bu kopuşun iktidar savaşına dönüşmesindeki sebebi de, şöyle ifade ediyor:

“Sekülerleşen, kirlenen bu bayağı hayattan ve dünyadan korunmak adına elbette ki!”

Biraz daha sert ve Müslüman pervasızlığıyla yazmış olsaydı, hiç şüphesiz “elbette ki!” ünlemli ifade yerine, behemehal “belki” diyerek iğnelenmedik hiçbir Müslüman bırakmayacaktı, şu cemaatlar Türkiye’sinde...

“O yüzden” diyor Yusuf Kaplan, “Bütün İslâmî kesimleri, akl-ı selime, basirete, ferasete, gettolarından çıkmaya, toplumu kendi haline terk eden kaçış biçimlerine derhal son vermeye ve ülkenin geleceğini, İslâmi ilkeler çerçevesinde kuracak, herkese ve her kesime yeniden –yeniden- hayat sunacak, adalet, hakkaniyet ve kardeşliğe dayalı bir medeniyet fikri kazandıracak eğitimde, kültürde ve medyada paralel devrimler yapmak için kolları sıvamaya davet ediyorum.

¥

Bir başka daveti de, “cephe daveti” adıyla Şevki Yılmaz yapıyor. Diyor ki,

“Komşumuz Suriye’de vatanlarını terk etmeyerek direnen halk perişan, aç ve sefil durumda! Alimlerin fetvasından sonra açlıktan ölmeyecek kadar kedi ve köpek eti yemeye başladılar...”

“İslam’a ‘isyan’ alemiyse; tam bir gaflet, ihanet ve dalâlet içinde. Kimi eğlencede, kimi uykuda, kimi nemelâzımcı ve vurdum duymaz, kimi bana dokunmayan yılan bin yaşasın dalâletinde, kimi de zalim Eset yönetiminin yanında tam bir ihanet içinde...”

“Zenginlerimizin çoğu Kârunlaştı. Servetlerine servet katma yarışındalar. Lüks ve israfta cömert, infâk ve hayırda ise tam bir cimri oldular. Duyarlı, hayırsever ve mazlumun ızdırabını ruhunda ve vücudunda hissedenlerin sayısı da her geçen gün azalıyor...” diye yazdıktan ve bir anlamda da Yusuf Kaplan’ı tamamladıktan sonra, ayrılarak şu farklı davette bulunuyor...

“Yardım kuruluşları eliyle Suriye mazlumlarına yardıma devam edelim. Durmadan, yorulmadan hedefe varıncaya kadar! Suriye özgürlüğüne kavuşuncaya kadar. Allah yar ve yardımcımız olsun.” ile noktaladığı davetini şöyle somut anlamında şöyle bitiriyor...

“Mahlukatın sığınağı ve tek sahibi Rabbimizin duaları kabul ettiği makam ve mekânlarda gelin bu UMRE SEZONU’nda hep birlikte gözyaşları içinde mazlumların kurtuluşu için niyaz edip affımızı dileyelim. Umreye hep birlikte gidelim. Okul tatilinde çoluk çocuk...

Bilgi için tel...”

¥

Bu ülkede İslâmî ruhun çöküşüyle ilgili tesbit ve gözlemlerine hemen aynıyle katılan Şevki Yılmaz, çözüm olarak Kaplan’ın “Aklımızı başımıza devşirelim ve hep birlikte geleceğimizi nasıl kurtarabilir ve kurabiliriz yakıcı meselesi üzerinde kafa yoralım” formülüne karşı, Suriye bağlamındaki özelliğin genellenmeye de uygunluğu düşünülebileceğinden, Müslümanları duaların kabul edilebilirliği yüksek sayılan UMRE için, kendisiyle birlikte Suud ülkesine çağırıyor...

¥

Deprem oldu, canlar gitti. Ülkemizin üzerine kara bulutlar çökünce aydınlanmak için hükümet “Cebri yardım” yasasını çıkardı. Benzine ve telefon konuşmalarına yeni bir zam istenilebilir. Umre farz değildir, dolayısıyla cari harcamalar “Cebri Yardım Fonuna” aktarılabilir.

Bilmem seyahat acenteleri buna ne der? Yanaşabilirler mi?..

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23