• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Atilla Özdür
Atilla Özdür
TÜM YAZILARI

Şema….

12 Aralık 2016
A


Atilla Özdür İletişim: [email protected]

12 Eylül’ün devlet başkanları Kenan Evren, “Anayasa Mahkemesi’nin, öncelikle Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü milli güvenliğinin idamesi açısından ele alması ve bilahare iktisadi, siyasi ve sosyal yönlerini düşünmesi, sorumluluk ve görevinin gereğidir” diyordu…

AYM, idarenin icraatlarını hukuka uygunluk yönünden denetleyen bir mekanizma olduğuna göre, hükümetler de, hizmetlerinde bu sıra önceliğine uygun davranmalıydı…

Önem ve ehemine göre evvela ülke ve milletin sahibi devletin geleceği ve ikinci safha olarak da ardından, ülkesiyle milletinin temel ihtiyaçları giderilerek refah ve mutluluğunun sağlanması,

Gibi…                               

1938’de şeflik sisteminin ikinci versiyonu milli şeflik dönemine geçildi. Artık devlet, “atası etrafında toplanan millet” olup çıkınca, Batılılaşma da, devlet için Batı gibi kuvvetli olma anlamında, otoriter bir yapının etkinliğini zaruri kıldı. Kurulmasında başarılı olunan bu yapı, mahalli ve dini grupları Türkiye’nin karanlık çağlarından kalma gereksiz ve zararlı kalıntılar olarak görüp de bu kesimin varlığını pas geçince, bir süre sonra, ülkede vatandaşın cenazesini yıkayacak insan kıtlığı baş gösterdi…

Kıtlığın müsebbibi olarak yaptığı hatayı idrak ettiğinde, telafisinde önceliği elden kaçırmama endişesiyle alelacele harekete geçen şeflik sistemi, son yıllarında, imam hatip okullarıyla ilahiyat fakültelerine kapı aralamışsa da, yukarıdan aşağıya mutlak etkinlik sahibi kıldığı otoriter yapıya zerkettiği “geçmişini, karanlık çağlardan kalma zararlı kalıntı” olarak görme zihniyeti, ne kadar törpülenmişse de, hâlâ etkinliğini sürdürmekte…

Daha henüz çocukluğunu atlatamamışlara yaptırılan erken evlendirmelerin yol açtığı hukuki ve vicdani yaraların kapatılması için girişilen kanun tasarısı üzerine haftalar boyunca sürdürülen şamatalarla, Adana bölgesinde oniki canın yanarak ölümüne yol açan yangın dolayısıyla mahalli ve dini gruplara yapılan aşağılama ve karalamalar, bu etkinliğin tekrar canlanma için fırsat kolladığının delili olmak gerekir...

Vatan ile milleti, devlet adına sahiplenen bürokratik devletlü’nün dokunulamaz ve geriye de alınamaz emvali sayan Kenan Evren zihniyetine göre, devletin birinci vazifesi, mülkün geleceğini garantilemek ve ardından da eğer kalırsa, toplumun iktisadi, siyasi ve sosyal ihtiyaçlarını karşılayarak memleketin huzur ve refahını sağlamak…

Dikkat edilirse Kenan Evren anayasasının hâlâ yürürlükte oluşu gibi, zihniyeti de idarenin icrai omurgası durumundadır. Eğitimde ve sağlıkta her ne kadar devasa yatırımlar yapılıyor olsa da, paylaşımda yoksullar kesiminde kişi başına düşen pay, varsıl payının dununda kalıyor. Pek çok köyümüzde okullar köylerin boşalmışlığından ötürü kapalıdır. Taşımalı eğitime de, çoğu yerde son verilmiş bulunuyor…

Adana’daki yurt yangını vesilesiyle ve de dikkatleri bu gerçek üzerinden ele alarak Evren zihniyetine atıfta bulunduğumuz, “Okul yurdunda yangın” başlıklı yazımızı, yanan gayrimenkulün mülkiyeti itibariyle aidiyetiyle kullanma amaçlarını kutsallaştırarak okuyanlar, yazının, özünü ve ruhunu maalesef kavrayamamışlar. 

Köylerinde okuma imkânını, verilmemesinden ötürü bulamayan çocuklar, ebeveynleri tarafından civar ilçe ve beldelere gönderildiklerinde, bulabildikleri iyi kötü bir dam altına yerleştiriliyor. Talebelerin yaş küçüklüğünden dolayı bu dam altlarının maksadına uygun emniyet şartlarını havi olarak devlet tarafından kurulup işletilmeleri gerekirken, şeflik ideolojisinin yerleştirdiği otoriterizm ve Kenan Evren zihniyetiyle de milli gelir harcamalarında sosyal hizmetlerin ikinci plana atılışından, bu ihtiyaçların karşılanması yetkili yetkisiz, sıçtım kaçtım usulü çalışan madrabazlara havale ediliyor…

Adana’daki hadise, on iki canın yanarak kaybedilmesi hariç nev’i şahsına münhasır olmayıp genelinde de hep böyledirler. Tersane kazaları, maden ocaklarındaki çökmeler ve yangınların bir teki dahi müstesna olmaksızın cümlesi, halka yönelik hizmetlerinde devletin, bürokratik devletlüler tarafından güçsüz ve etkisiz bırakılmasındandır.

Okul yurdunda yangın” başlıklı yazımızda, devletin millete karşı hizmetlerinde “yapılsın da nasıl yapılırsa yapılmış olursa olsun” tarzındaki genel tavrını dile getirmiştik. Yazının yangın ve kayıplar konusundaki yalın çıplaklığını kavramakta zorluk çeken bir kaç okuyucumuz, yanan binanın mülkiyeti itibariyle aidiyetiyle, kullanış maksadındaki dini hizmetlere açıklığını kutsallaştırınca, yazıyı at gözlüğüyle değerlendirme yanlışına düşmüşler…

Ve “Okul yurdundaki yangın” başlıklı yazımız, mürtedlik manifestosu olup çıkmış…

Özellikle Akit okuyucusunda, bu konularda karşıtları tarafından hararetle istenilen bir idrak ve kavrama zafiyetinin bulunmaması gerekirdi…

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23