• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Atilla Özdür
Atilla Özdür
TÜM YAZILARI

Sosyal kimyanın beşeri turnusolu

25 Şubat 2016
A


Atilla Özdür İletişim: [email protected]

Epeyi oluyor, günün bir sabahında gazetelerden milleti korku seline kapıp götüren bir haber okuduk…

Her sınıftan amiral ve generallerle aralarında emeklileri de bulunan yüksek rütbeli subaylar, darbe suçlamalarıyla evlerinden alınıp tutuklanmışlar…

Uzun süreli inceleme ve soruşturmaların ardından yüzlerce asker sivil bürokrat, haklarında açılan davalar sonucu, devlete ve millete kazan kaldırmaya teşebbüsten onlarca yıllık ağır hapse mahkum edildiler…

 Birkaç gazete, yargılama safhasında Silivri tutuklularının lehinde tavır alırken, basının büyük ekseriyetiyse, eski mağduriyetlerinin etkisiyle olacak özellikle muhafazakar kesimi, iddianame tanziminde sanki ter döken zabıt katipleriymiş görüntüsüne büründüler…

Yargılamanın temyiz safhasında aralarında eski bir genelkurmay başkanının da yer aldığı tutukluların suçsuzluklarına karar verilince, sıra geldi üçer beşer yıldır haksızcasına hapsedilen maznunların, iade-i itibar taleplerine…

İddianamelere bakılırsa bunlar, Cuma Namazı esnasında İstanbul’daki bir kaç selatin camiyi bombalayacaklarmış, Poyrazköy çayırına gömdükleri silah ve mühimmatla darbeye kalkışacaklar ve böylece kafalarına göre takılacaklarmış…

Tazminat davalarının bir kısmı halen rüyet safhasında. Neticeye bağlananlar da devletin milyonluk, milyarlık iade-i itibar cezasını ödeme mahkûmiyetiyle sonuçlandı…

Yine bir sabah kalktığımızda gazetelerde yazılanlara göre, memleketimizin çeşitli yerlerinde insanlar gruplar halinde tutuklanıyormuş. Aralarında bir kısım hükümet üyelerinin de isimlerinin geçirildiği ve adına da 17/25 aralık organizasyonu denilen yüksek meblağlı akçalı suçlamalarla ilgili yüz kızartıcı bir hadise su üzerine çıkarılmış…

İnsanoğlu bu, analarımızdan mutlaka çiğ süt emiyoruz. Ne kadar ihtimamla üzerlerinde titrenilse de, muhammen bedel yakalandığında kabak çiçeği gibi açılıveriyoruz. Analarımızın hacı, babalarımızın da bacı olmaları kâr etmiyor…

İkinci sabahın hikâyesine devam edelim…

Sürece müdahil yargı kadrosu bir kaç el değiştiriyor. Birilerinin kararlarını bir diğerleri bozuyor. Aslına vukufiyetin hemen hemen imkansız gibi göründüğü bu meseleye zahiren bakanlar sanıyorlar ki, sosyal kimyanın yeni keşfi beşeri turnusolun deneme çalışmaları yürütülüyor…

Bir anlamda politik kırmızı alarm tatbikatları…

Basın alemi, işçisi ve işvereniyle birlikte militer Silivri’deki ayrışmalı konumunu olduğu gibi, plan tatbikatı gereği, medeni sivil Silivri zeminine de aynen aktarmıştı. Tarafların birbirlerine karşılıklı salladıkları yakası açılmadık küfürler büyük argo lügatinde kendi bölümlerine yerleştirildi…

Bu sektördeki yargılamalar, duruşma personeli arasındaki yoğun tayin ve terfi hareketlerinden ötürü sık aralıklarla kesintiye uğradığından, henüz neticelenmiş değil. Kimilerinin mahkûmiyetine yol açacağı gibi, bazıları hakkında beraatle son bulacağı da kesin…

Tabii işin bir de militer Silivri’de görüldüğü gibi, Yargıtay safhası da var. Haliyle politik sivil Silivri’den de milyonluk trilyonluk tazminatlar için devlet maliyesine ödeme emri çıkartılacağı düşünülebilir…

Hepsi iyi güzel de kim ödeyecek hak sahibi adaletzede mağdurlara bu paraları ?…

Gerçeklere ulaşmanın tek yoludur şüphe. Bir tek imani ve itikadi meseleler hariç, şüphecilik her kapının ipini çeker ve açar. Bundandır ki, piyangocular bile “ya çıkarsa” diye avaz avaz bağırırlar. Ne kadar şüphe etmesen de, bu haram para mutlaka çıkıyor birilerine…

Militer Silivri davalarının ölüm cezalı müebbet hapislerinin hepsi geçersiz sayıldı...

Bu durumda insanoğlu gayri iradi, şüphelenmekten kendini alamıyor,

Ya Fethullah’lar da suçsuz çıkarlarsa ?

Olur yahu, olmayacak ne var, burası hem dünya ve hem de Türkiye değil mi ?

Kim ödeyecek, talep etmeleri halinde bunların iade-i itibar tazminatlarını…

Kimler öderse ödesin canım. Başkanlık nezdinde kendilerine yer açma ihtirasıyla kurumuş diline su arayanlar varken, benim ne peynirimin ne de ekmeğimin etiketine düşer bu ödeme görevi… 

 •

Geçenlerde bir yerlerde gözüme takılmıştı. İkinci Dünya Savaşı’nın dağdağalı kanlı günlerinde yüze yakın Azeri vatandaşı siyası suçlu olarak Türkiye’ye sığınıyor. Ruslar da onları geri istiyor. Doğu’dan da biraz toprak ve Boğazlar üzerinde de denetim hakkı. İsmet İnönü, memleketi savaşa sokmamak için kıvranıp duruyor. Kim bilir, Azerileri teslim etmenin Rusları frenler düşüncesiyle belki de, Azeriler geri iade edilmiş olabilir. Onlar da küffar takımı değil mi, hemen oracıkta zavallı Azerileri infaz etmişler. …

Aşırı sağcı bir kalemin olmalıydı bu yazı. Devir İnönü devri ya, veryansın gitmiş İnönü’ye. AKP-CHP koalisyonu isteyenlere, AKP’den ayrılmışlara ve azıcık tenkitvari yaklaşanlara, “Siz bu şerefsizlikle haysiyetsizce yaşamak ister misiniz?” mealinde astırıp bastırıyordu…

“Vah zavallım vah” dedim. Kalem, kesindi ki, “çakma-çıkma”. Çünkü düşünememişti, “her hadisenin kendi fiziki, iktisadi, sosyal ve siyasi şartları altında değerlendirilmesi” zorunluluğunu…

Mesela Atatürk’lü günlerde bile örfi idare mahkemeleri yakalayamadığı asker kaçaklarının yerine ele geçirebildiği akrabalarını sevkediyordu cepheye. Şimdi buna zalimlik mi diyeceksiniz, mecburiyetten mi?…

İbret verici bir mesut tesadüfe bakın siz. On yıllardan beri “İnsani yardım izniyle” Türkiye’de yaşamakta olan Rus vatandaşı Çeçen asıllı bir Müslüman kadının kaydı üzerinde İnterpol takibatı çıkınca, ikamet vizesi için gittiği emniyette Rusya’nın talebi üzerine tutuklanmış ve Rusya’ya gönderilecek. Ve tabii, infaz da edilecek…

Zelina Edelgriev isimli bu hamile kadının Fatih Şehit Tevfik Fikret Polis Karakolu’nda sevk işlemlerinin tamamlanmasının beklendiğini bildiriyor gazeteler…

Bakalım kusmuklarını yalayıp pisliklerini temizleyebilecek mi bu yalaka bozuntusu…

Hayat bu be, ne kadar iğrenç ve çirkin !…

HAMİŞ: Bendeniz efendim, ne sağcıyımdır ne de solcu.

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23