• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Ayhan Demir
Ayhan Demir
TÜM YAZILARI

İhtiyaca binaen…

25 Eylül 2019
A


Ayhan Demir İletişim: [email protected]

Zaman zaman görüyor, duyuyoruz: Köşe yazılarına karışıldığı, haberlere müdahale edildiği söyleniyor. Daha açık söyleyelim: “Sansür var” deniliyor.

Sansür, “Basın ve yayın faaliyetlerinde yapılan ön denetleme, kontrol işi” anlamına geliyor. Sansürcü ise “Bu görevi yapan kimse” olarak ifade ediliyor. D. Mehmet Doğan’ın Büyük Türkçe Sözlüğünü açıp baktığımızda bize böyle söylüyor.

Aynı sözlükte, sansürsüz kelimesinin anlamlarından biri şu ifadeyle başlıyor: “Ahlak dışı unsurlar ihtiva eden...” Bunun, elbette, bizimle bir ilgisi yok.

Allah’a şükür ki, şunun bilincindeyim: Bize emanet edilen imkânlar, babamızın değil, ümmetin malıdır. Bilindiği üzere: Mümin ile münafık arasındaki üç büyük farktan biri, “emanet” bahsidir. 

Mümin kimse, emanete ihanet etmez. Emanet, sadece bir kimseye teslim edilen mal ya da para demek değildir. Mevkilerimiz, makamlarımız ve yaptığımız işler de bizlere emanettir. İşini iyi yapmayan da emaneti ihmal etmiş olur.

Herkesin büyüklüğü köyüne göredir. Bu köşenin şahsıma verilmiş bir emanet olduğunu düşünüyorum. İşverenin değil, milletin, memleketin ve ümmetin. 

Emanetin canı tez olur derler. Dolayısıyla, şahsıma verilen bu imkânı, en güzel şekilde taşımak zorundayım. Elimden geldiğince, dikkatli ve rikkatli olmalıyım. 

Hakkaniyet, merhamet, mesuliyet ve ciddiyet olmadan asla kayda değer bir iş yapılamaz. Hem kul hakkı yememeye hem de hakkı yenenleri savunmaya gayret etmeliyim. 

Olaylara ideoloji ve çıkar penceresinden değil de hakkaniyet penceresinden bakarsak, bir yere varabiliriz. Müslüman Türk milletinin en büyük sermayelerinden biri olan hakkaniyetin gitmesi, hayatın her alanında ölçünün de kaybolması anlamına geliyor.

İnsanlar fikirlerimizi, söylediklerimizi, yazdıklarımızı eleştirebilir. Fakat kimseye, ahlakımızı, şahsiyetimizi eleştirecek fırsatı vermemeliyiz. Ahlakımız değil yazdıklarımız, şahsiyetimiz değil söylediklerimiz eleştirilsin. Allah’a şükür.

Öte yandan, burası bir gazete oluğu için, öncelikleri ve hassasiyetleri gözetmek zorundayız. Kimse bize karışmıyor gözükse bile, her süreli yayının kendine göre bir takım kırmızıçizgileri vardır. Yazarlardan biri sınır ihlali yaparsa, karşısında ‘görevliyi’ bulur. Gazetemizde ve diğer bütün gazetelerde, bu böyledir.

Kırmızıçizgiyi geçen, mahrem alana giren bir yazıyı girmemek veya o yazıda küçük değişiklikler yapmak, kimi yazarlara göre ‘sansür’ anlamına gelebilir. Kimileri de bu durumu doğal karşılar.

Şunu hatırlatmak isterim: Yazdıklarımız, söylediklerimiz hiçbir zaman kutsal, tartışılmaz veya dokunulmaz metinler değildir. Hiçbiri bu kapsama girmiyor. Kabul görür ya da görmez. Olur ya da olmaz. Nihayetinde hepsi insan işi, kul yapısı. Aksi düşüncede olanlar, elinden ve dilinden çıkanları her şeyin üstüne koyanlar, bazen onun altında kalabiliyor. Kendini büyük görenler, küçültücü yan etkilerle karşılaşabiliyor.

Konu ne olursa olsun, şahsiyat yapamayız. Şahsiyat yaparak, şahsiyet sahibi olamayız. Bir harflik fark bizim ve memleketin kaderini tayin eder. Şahsiyet sergilemek gerekirken şahsiyat yapmak, bize de ümmete de bir şey kazandırmaz, kaybettirir.

Millet ve memleket olarak hassas bir süreçten, çeşit çeşit ateş çemberlerinden geçiyoruz. Durum oldukça nazik. İşte bu hassasiyeti ve nazik durumu görmeli, gözetmeliyiz. Nifak saçacak, karmaşaya katkı sağlayacak her türlü halden uzak durmayı tercih etmeliyiz.

Son dönemde, televizyonlardaki tartışma programlarında, sıkça karşılaşıyoruz: Bir tarafta bir siyasi cephenin temsilcileri, diğer tarafta ise gazeteciler. Gazeteciler, orada bulunması gerekirken bulunmayan, karşı siyasi cephe temsilcilerinin rolünü üstlenmiş. Hatta onlardan daha hararetli bir şekilde, savunma yapıyor veya taarruzda bulunuyor.

Gazeteciler veya köşe yazarları, elbette bir siyasi görüşe sahip olabilirler. Ancak hiçbir siyasi partinin/cephenin rolünü üstlenmemeliler. Partiler ve şahıslar geçici, millet ve memleket kalıcıdır.

Bütün bu yazdıklarımızın özeti: Yerin üstünde olan her şey ve herkes, gelip geçicidir. Yerin altında, yerin üstündekilerden çok daha fazlası var. Ve aradaki makas gittikçe daha da açılıyor. Bunu asla unutmamak lazım gelir.

 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Son ütücü

On numara yazı olmuş yeminle. Çerçevelet duvara as çevir çevir bir daha oku cinsinden...

ahmet koçak

sayın yazar kul hakkının savunulmasından bahsediyorsun fakat bizim sağ basın dediğimiz kul hak kına herkesden daha çok dikkat etmesi gerekenler olarak,fetö teröristiyle yapılan mücadelede suçsuz yere ihraç olan,kumpas sonucu mağdur edilen ve suçsuz olduğu mahkemece onaylananların hakkını hiç savunmadınız NEDEN?NEDEN sol görüşlü insanlar ve sol basın beraat aalnların haklarını gündemde tutmaya çalışırken bizim HAK savunucusu zannettiğimiz basınımız dindar yazarlarımız bunu 1 kaç kişi hariç bu konulara girmediniz.akit tv bir defa program yaptı güzeldi fakat arkası gelmedi,ülke tv hiç gündeminde yok,halbuki haksızlığı kim yaparsa yapsın HAK kın yanında olmalıydık.yanlışı onlar yapınca eleştirecek ses çıkartacağız,bizimkiler yaparsa susacağız,yazık ettik çok yazık.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23