• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Ayhan Demir
Ayhan Demir
TÜM YAZILARI

Üsküp’ün ortasında Burmalı Camii

22 Ocak 2020
A


Ayhan Demir İletişim: [email protected]

Yazılı tarihi binlerce yıl öncesinden başlayan Üsküp, her devirde, önemini muhafaza etmeyi başarmış bir şehirdir. Üsküp’ün bir başka özelliği, Gazi Evrenos Bey tarafından, İstanbul’dan önce fethedilmiş olmasıdır.

Üsküp, en parlak yıllarını Osmanlı döneminde yaşadı. 1391’den itibaren şehrin muhafızı Paşa Yiğit Bey tarafından yönetilen Üsküp, o döneme kadar görülmemiş bir şekilde, imar edildi. Vardar Nehri’nin sol kıyısında, kısa bir sürede, Rumeli’nin en mühim merkezlerinden biri kuruldu.

Osmanlı idaresi altında tam 523 yıl geçiren Üsküp, inşa edilen camiler, medreseler, hanlar, hamamlar, köprüler, çeşmeler ve dükkânlarla, Balkanlar’ın en gözde şehirlerinden biri haline geldi. 

Üsküp’ün başına gelen en kötü şey, 1698 yılındaki Avusturya işgalidir. General Pikolomini, işgalden iki yıl sonra terk etmek zorunda kaldığı bu şehri, Gazi Baba tepesine yerleştirdiği toplarla bombardıman etti. Tüm şehir, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü ve Yahya Paşa Camii başta olmak üzere, bu yıkıcılıktan nasibini aldı.

Osmanlı, fethettiği topraklarda, hiçbir zaman Batılılar gibi davranmadı. Ancak insanlar gibi, şehirlerin, devletlerin, dolayısıyla milletlerin de bir kaderi vardır. Bir dantel misali ilmek ilmek işlenen Üsküp, Birinci Balkan Harbi’nde zarar görmesinden endişe edilerek, tek kurşun sıkmadan 26 Ekim 1912’de Sırplara bırakıldı.

Üsküp, bu tarihten sonra Sırp-Hırvat-Makedon Krallığı ve Yugoslavya idaresinde kaldı. 1991’den itibaren Makedonya’ya ve halen Kuzey Makedonya’ya başkentlik yapmakta olan Üsküp, fiziken ve ruhen, Osmanlı izlerini muhafaza ediyor. Öyle ki, Vardar’a doğru dönüp derin bir nefes aldığınızda, ciğerlerinize havadan daha fazla Osmanlı tarihi dolar.

Osmanlı’nın Balkanlar’dan çekilmek zorunda bırakılması, Üsküp’ten birçok şeyi aldı götürdü. Türk tarihine verilen zararların hangi birini anlatalım?

Vardar Nehri’nin ikiye böldüğü şehrin bir yakasında Türkler, Arnavutlar, Boşnaklar ve Çingeneler; diğer yakasında Makedonlar, Sırplar ve diğer Hristiyan etnik unsurlar ikamet ediyor.

Şehrin iki yakasını bir araya getiren Fatih Sultan Mehmet Köprüsü, bunlardan sadece bir tanesi. Bu köprü, 2002 yılında, bir dizi restorasyondan geçti. Şehir Anıtları Koruma Kurulu, restorasyon yazışmalarında, köprünün adını “Justinyen Köprüsü” ve “Taş Köprü” olarak andı. Yetmedi, köprü mihrabiyesinin karşı tarafına, bir plaket yerleştirildi. Üzerine şu yazıldı: “1689 yılında bu köprüde, Kumanova dükü Karpoş asıldı.”

Türk Çarşısı’nın ortasında yer alan ve Osmanlı’ya başkaldıranlar kervanında yer alan at sırtındaki İskender Bey heykelini de listeye ilave edelim. Bugün sadece kartpostallarda görebildiğimiz Burmalı Camii ise bizim için bir başka hüzün sebebidir.

Üsküp Meydanı’nda, birçok boş alan var. Bu alanlar sizi aldatmasın. Birçoğunda, barbarlar tarafından yerle bir edilen, Osmanlı eserleri bulunuyordu. Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nün sol yanındaki yeşil alan da bunlardan bir tanesiydi. Burası, asırlar boyunca Burmalı Camii ve külliyesine ev sahipliği yapmıştı. Kent parkındaki cami kalıntılarına, bugünlerde bile, rastlanmaktaydı.

Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde, asıl ismi Karlı İli Mehmed Bey olan, bu camiden Karlı-Zade olarak bahsedilmektedir. Üsküp sicillerinde ise Karlıoğlu Mehmed Camii ve Vakfiyesi olarak bahsedilmektedir. 

Kurşunlu Han deposunda yer alan giriş kapısı üzerindeki kitabe, Hicrî 900’de Mehmed Bey tarafından inşa edildiğini göstermektedir. Camii, türbe, imaret, medrese ve Vardar Nehri kıyısına kadar uzanan mezarlıktan oluşan bir külliye içerisindeydi. 

Burmalı Camii harimi üç sıra tulâni tonozla örtülüydü. Bu özelliği ile Makedonya’da inşa edilen Osmanlı eserleri içerinde, Selçuklu mimarisine sahip tek cami idi. Caminin, duvarı üzerine oturtulan ve bölgede eşine pek rastlanılmayan minare kaidesi dört köşeli, gövdesi ise helezoni burmalıdır. Bu sebeple halk arasında ‘Burmalı’ olarak bilinmektedir. Bu minarenin bir benzeri, Edirne’deki Üç Şerefeli Camii’nde görülmektedir.

Burmalı Camii ile etrafını kuşatan çevre duvarları, Kral Petar Meydanı’nın yapımı esnasında, 1923 yılında Sırplar tarafından yıkıldı. Ertesi yıl, park alanı yaptırılmak üzere, Hüma Şah Sultan Türbesi de yıktırıldı. Kalan kısımları da 1925 yılında yaktırıldı. Burmalı Cami arazisine inşa edilen subay ordu evi, 1963 yılında meydana gelen depremde yerle bir oldu.

Makedonlar, “Üsküp 2014” isimli projesini fırsat bilerek, buraya büyük bir Ortodoks Kilisesi inşa etmeye kalktılar. Ancak Makedonyalı Müslümanlar, Burmalı Camii Platformu ile kuvvetli bir ‘dur’ ihtarı yaptı.

Her ne kadar kilise inşaatından vazgeçilse de, Burmalı Camii’nin “Üsküp 2014” projesine dâhil edilmesi sağlanamadı. Tartışmalar ülke parlamentosuna kadar ulaştı. Makedonlar, bildiklerini okudular. Burmalı Camii arazisine, yeniden orduevi inşa edildi. Bu durum, geride kalan onlarca yıla rağmen, yıkıcı zihniyetin hâlâ zinde ve iş başında olduğunu gösteriyor.

Onlar vazifesini yapıyor. Peki ya biz?

Türkiye, Kuzey Makedonya’ya her daim tam destek veren bir ülke olarak, tarihine ve kültürüne saygı gösterilmesini talep etme hakkına sahiptir, etmelidir.

Üsküp doğumlu Yahya Kemal Beyatlı’nın, Kendi Gök Kubbemiz’de Kaybolan Şehir isimli dokunaklı bir şiiri var. Üsküp anlatılıyor. “Üsküp ki Şar Dağı’nda devâmıydı Bursa’nın” deniliyor.

Üsküp’ü kaybedeli çok oldu. Bari Burmalı Cami’yi kazanalım. Bu caminin yeniden inşa edilmesi, bugüne kadar işlenen ayıpların telafisi etmesi adına, ilk ve önemli bir adım olabilir.

Yazımızı, Üsküplü Türk edebiyatçı Avni Engüllü’nün Üsküp’ün Ortasında Burmalı Camii şiirinden birkaç mısra ile noktalayalım: “Her şey geri geri döndü bir anlığına / önümde göklere değen o güzel minaresiyle / burmalı cami / gene doluydu şadırvan / kurnalardan sular şırıl şırıl / herkes namaza durdu / Üsküb’ün ortasında burmalı camide / hâlâ yaşayan o eski hisle.”

 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Yaşlı Doçent

Sayın Cumhurbaşkanımız; emeklilik hakkını elde etmiş olan yaşlı Doçentleri, Profesörlüğe başvurmak için gerekli olan 5 yıllık bekleme süresinden muaf tutmanızı saygılarımızla istirham ediyoruz.

Halit Şengül

Evlad-ı Fatihan topraklara gözümüz gibi bakmalıyız. Bu güzel uyarıcı yazı için Allah sizden razı olsun.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23