• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Hasan Aksay
Hasan Aksay
TÜM YAZILARI

Katar ablukası ve Türkiye’nin siyasi sorumluluğu?

12 Haziran 2017
A


Hasan Aksay İletişim: ,

Dengesiz de olsa, ekonomik bakımdan refah düzeyini yükseltmekte olan dünyamız, siyasi, sosyal, coğrafi münasebetler bakımından giderek, daha karmaşık ve çetin bir duruma giriyor. İstisnaları tenzih edersek rahatlıkla söyleyebileceğimiz diğer gerçek, bu sorunları, kansız çözmek için gereken siyasi kadrolar ve vicdanını seslendiren devlet adamı azlığı ciddi bir yokluktur.

Dünya barışının kendinden sorulduğunu tasavvur eden, devletler tesbihinin imamesi tavrının sahibi devletin, seçiminin meşruiyet tartışması dahi hâlâ rahat bir zemine oturtulamamıştır. Mesele bundan da ibaret değildir. Başkanın, güven vermekten uzak, tutarsız tavır ve eylemlerinin de barış değil yıkım doğurması, seçim konuşmalarıyla başlayan güven vermekten uzak kaypak bir zeminden çıkamaması da, bu “Kaht-ı Rical”in teyididir.

Özellikle Batı medyasında suni olarak icat ve imal edilen, “İslamofobi Hastalığı”nı, siyasi ve sosyal hayatlarının yeniden canlandırılması için bir şifa şurubu, hatta bu öldürücü fitneyi bir, “Hayat iksiri” gibi kabullenen Batı ülkeleri, şifa bulmaz bir yanlışa düşmüşlerdir. Ölümsüz ahlaki ve insani değerlere düşmanlığa sürüklenmek, “Devlet ebet müddet”ten uzaklaşmaktır. Teröristten asker olmayacağı gibi, İslam ülkelerinde fitne ve kardeş kavgası doğurmayı iş edinmekle de devlet olunmaz. Var olan ve bu tür çıkmaz sokaklarda ömrünü harcayan devletlerin de ruhu ölür. 

İslam dünyası topraklarında zenginlikler var. Allah’ın lütfu. Her nimetin bir de külfeti olur. Bu zenginlikler de maskeli dostlar üretir. Maskeler ne kadar  ustalıklı olsa da bellidir ama, ya bile bile, ya samiyetsizlikte, ya yanılgı çeşitlerinden maskeli dostun fitnesine düşülür, ani, beklenmedik hatalar doğar.

Devlet adamı yetersizliği çıkarcılıkla sulanınca, yılların stratejik dost devletini dahi bir anda düşman safına geçip terör besleyiciliği yapıyor. Başka bir ülkede de, aynı grup içindeki dostları, birbiriyle çarpıştırıp yok etmek için fitne ekiyor. Katar, bir anda dostlarının düşmanlığına uğruyor. Oysa düne kadar, sade müttefik değil, aynı zamanda İslam kardeşi idiler. Aynı ailendendiler. Bu düşmanlık, açık bir zulümdü. Saldırgan dostlara da zarar verecek bir yanlış. Müslümana, “Teröristlik” isnat edilecek iftira mı? Dünyanın tanıdığı alim Karadavi’yi terör listesine almaktan kafir dahi utanır. Kendi utanır yapamaz da, Müslüman geçinen ahmağa yaptırmaktan hoşlanır.

Katar’ın şahsında Müslümanlar arasındaki yanlışa Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyib Erdoğan hemen ve yürekten itiraz etti. O anda birçok devlet başkanıyla telefonla konuştu. Hemen Türkiye’deki bütün devletlerin Büyük Elçilerine Külliyede iftar vererek:

Coğrafyamızın, dünyamızın, yeni ihtilaflara, düşmanlıklara tahammülü yoktur. Bu ihtilafı hep birlikte bir tahribat doğurmadan çözmeliyiz diye, güçlü ifadelerle, “Benim derdim” tabiriyle ortaya koydu. Arkadan hemen, Katar’la aramızdaki anlaşmayı süratle TBMM’den geçirerek, bu yanlışın düzeltilmesi; barışın sağlanması için Irak ve Suriye yangınlarında, nasıl Hakk’tan yana tavrını devam ettirmek için, milletçe her fedakarlığa katlanıldıysa, yine yalnız Hakk’tan tavrımızı son derece net ve açık şekilde ortaya koyduk.

Türkiye’nin haktan yana, Suriye’de, Katar’da, Afrika’da ve mazlumlardan yana imkanlarının elverdiği kadar yardımcı olmak için süratle seferber olması çok önemli. Her zaman olmasa da, çok önemli şeylerden daha önemli işler de olabiliyor. Bundan çok daha önemlisi, Sayın Cumhurbaşkanımızın, İslam dünyasındaki şahsına ve Türkiye’ye dönük sevgi, güven ve muhabbetin fiili davetine her zaman en süratli bir şekilde icabet edecek durumda olduğunu göstermesidir. Pakistan’ın da bu konularda güçlü bir yardımcısı olacağında hiç şüphem yoktur.  

Türkiye’nin bütün dünya için iyi şeyler düşünmesini anlamakta, içte ve dışta zorluk çekenlerin olduğu açıktır. Çünkü Osmanlı’dan sonra, devlet politikasında dünya barışı ve insanlığın huzurunu düşünen devlet adamı kalmamış gibi görülmüyordu. Bütün devletler, “Dış politikada devletin çıkarı esastır” korosuna katılmıştı. Devlet gücü, Hakka ve haklıya kör kalmıştı.

Siyaset, gelip geçici, mevsimlik işlerden değildir. Medeniyet kurma, asırlara seslenme davasıdır. Fitneyle, tuzakla, fırsatçılıkla, lütufla devlet olunmaz. Ancak kumdan evcilik oynanır. Devletin mayası adalettir. Adalet için, önce devlet şart. Hakimine, Savcısına, Avukatına, Şahidine kadar hepsinin erdemli, hayattan üstün değerlere sahip, adil ve yetişmiş insan gerekiyor. Bu hayata imkan sunan temiz, imana, ahlaka, manevi bir atmosfere, iklime ihtiyaç vardır. İnşallah görünen o ki, tahminlerin üzerinde kalkındığımız gibi, bu atmosfer ve iklime doğru da tahminlerin üzerinde bir süratle ilerliyoruz. 

Cumhurbaşkanımızın, Büyükelçiler iftarında “Bizim derdimiz” diye vurgu yaptığı, kardeş kavgasını önlemek ve dünya barışını korumak için vicdanları gayrete çağıran hitabesi,  muhataplarına, milli, vicdani, insani görev yükleyen, evrensel, önemli bir çağrı, içten gelen bir feryadın yansımasıydı. Barış için elden gelen gayreti göstermiş ve göstermeye devam ediyor.

 Ortadoğu’nun yeni bir yangına tahammülü yoktur. İttifak halindeki kardeş devletlerin vahdetinin geliştirilmesi gerekirken parçalayan bu fitne, son devirlerin en tehlikeli oyunudur. İnşallah gayret ve liyakatla hayra tebdili daha hayırlı olacaktır.

 Hamd Allah’a!..

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23