Eski Türkiye’den birkaç acı tablo
Aşağıda okuyacağınız hakikatler, devlet tarihimizin en munis insanlarından Dışişleri Bakanlığına kadar devletin çeşitli kademelerinde görev yapmış merhum Kamran İnan’ın hatıralarından derlenmiş kısa notlar: Ruhu için El-Fatiha.
-“Beş sene boyu evinden çıkmayan daimi delege! 4 yıl ikametgâhın eşiğini aşmayan büyükelçi! Nezdinde bulunduğu milletlerarası kuruluş toplantılarında senelerce ağzını açmayan büyükelçi ve daha neler?
-Yabancı dil bilmeyen bakanların dışarıda sergiledikleri manzaralar, Türkiye’ye yapılan ağır muameleler karşısında bakanları yalnız bırakan diplomatlar ve hepsinin gayretiyle, Türkiye için ortaya çıkan “Good boy-Uslu Çocuk” imajı.
-Yılbaşı hindi ilanlarını Türkiye ile ilgili haber olarak gören, dil ve müzakere tekniğini bilmeden milyar dolarlık projeleri müzakere eden, milletlerarası kuruluşlara Türkçe yazı yazan, Münih sokaklarında akşama kadar boş dolaşan, sonra boş dönen, Anadolu’daki susuz köylerin suyunu kendi maddi istikbaline akıtan müşavirler.
-Hangi toplantıya ne için gittiğini bilmeyen, NATO Ödemeler Komitesi Türk sandalyesine Amerikan şirketi mühendisini oturtan heyetler.
-1960-70’li yıllarda sağcı iktidarlara karşı sol siyasetçilerin, Almanya ve diğer Avrupa ülkelerine giderek, Türk işçilerinin döviz göndermelerini yasaklanmasını isteyen vekiller.
-1974 Kıbrıs Harekâtı sırasında acı tecrübeler yaşadık; uçaklarımızın yakıtı, lastikleri, pilotların katapultları yoktu.
Ayrıca Amerikan silahlarını maksadın dışında kullandığımız iddiasıyla Amerikan kongresinin hışmına uğradık, silah ambargosu konuldu. Amerika’daki depo ücretlerini biz ödedik. Ankara’da yapılan bir toplantıda Amerikalılar, bizdeki askeri malzemenin kendi ordularından kaldırıldığını beyan ederek artık yedek parça veremeyeceklerini söyledi; yedek parçaları satın almamız gerekeceğini bildirdiklerinde bizim taraf “Evet” dedi.
Bunu söyleyenler yıllık maliyetin 60 milyon dolar tutabileceğini, Türkiye’de döviz bulunmadığını hesaplamıyorlardı.
-Ankara’ya gelen her yabancı, görev ve seviyesi ne olursa olsun, bütün kapıların kendilerine açılacağını bekler ve açık bulurdu. Kendi devlet başkanlarını görmemiş yabancı parlamenterler, Türkiye’de Çankaya’nın kapılarını açık bulurdu.
Bu hali bir hak telakki ederlerdi. Yabancı müsteşarlar, altlarındaki memurlar, bakanlarla yetinmez, başbakan ve cumhurbaşkanıyla görüşüp, sual sorar, tenkitlerde bulunur, şartlar ileri sürerdi.
-Türkiye’deki yabancı misyonlara göre bir Türk Bakanı en çok memnun edecek hediye, bir dış seyahat idi.
-Amerikan başkanlarının elini sıkmayı kronometreye bağlamış idarecilerle, Avrupa Birliği eteğinden düşmemek için sımsıkı yapışan ve dışarıdan ‘Aferin’ almayı marifet sayan liderler gördüm.
-GAP’a baktığım dönemde, su kaynaklarımız hakkında ihtiyaç duyduğum bilgileri ancak yabancı yayınlarda bulabildim.
-Türkiye, tarihi ile barışık değil; Batıya hoş görünebilmek için kendi tarihini küllendirmiş, unutmaya çalışmıştır; ancak Batı hafızası tarihi unutmuyor. Mirası reddetmek kimseye hayır getirmemiştir”.
•
Ezcümle:
Eski Türkiye’ye karşı böyle on binlerce acı vakıa saymak mümkün. Şu kısaca verilen örneklerden sonra bir de bugünkü Türkiye’ye bakalım ve elimizi vicdanımıza koyalım.