• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Hüseyin Öztürk
Hüseyin Öztürk
TÜM YAZILARI

İnanmanın Mükâfatıdır Bu Coğrafya

03 Ekim 2018
A


Hüseyin Öztürk İletişim: [email protected]

Dünkü yazıda geçmişle övünmek değil, övündüğümüzün idraki ve ameli içerisinde olmak gerekir” diye bakmak isteyenlerle ayna karşısına geçmiştik.

Biz kime ne söylüyorsak, söylediğimiz şeylerin bizde zuhuru görülmeli ki, istediğimizde haklı olalım ve beklentiye girelim.

Üzerinde yaşadığımız kutlu coğrafyamız, ceddimize ve bizlere “İ’la-yı Kelimetullaha” inanmanın mükâfatıdır çünkü.

Böyle inananlar; vatanımız, milletimiz, devletimiz için canlarını dişlerine takarak, içimizdeki ve dışımızdaki inanmayanlara karşı halen mücadele etmektedirler.

Buradan Çanakkale savaşlarına doğru yolculuk ederek, “İ’la-yı Kelimetullaha” imanın ne demek olduğuna dair, rahmetli Mehmet Niyazi Özdemir’in, “Çanakkale Mahşeri” (Ötüken Yayınları) kitabından bir hadiseyi paylaşmak istiyorum.

Yalnız övünmek için değil, idrak ve tefekkür için.

………………..

Çanakkale Savaşlarında, yokluk ve yoksulluk içerisinde dünyanın en güçlü ordularına karşı Mehmetçiklerimizin nasıl zafer elde ettiğine, en çok Avrupalı gazeteciler şaşırırlar.

O gazetecilerde birisi Fransız Lemon Dergisinin muhabiri ve Türkolog Valentin’dir.

Savaş sonrası bir grup gazeteciyle savaş bölgesinde inceleme ve araştırma yaparlar. Valentin’in gözü sokakta oynayan üç çocuğa takılır ve onlarla sohbet eder. Gerisi kitaptan:

Türkolog olan Mösyö Valentin çocuklara yaklaşıp sordu:

-Kaç yaşındasın? Sekiz.

-Sen? Dokuz.

-Sen? Ben de dokuz.

Bakışları mosmor olmuş gözlere, ellere, ayaklara baktıktan sonra ilk çocuğa sordu:

-Baban ne iş yapıyor? Öldü. Nerede öldü? Harpte. Niçin öldü? Din için öldü. Din için öldüğünü nereden biliyorsun? Caminin imamı söyledi.

Diğer ikisi de sorulara aynı cevabı verdi.

-Size anneleriniz mi bakıyor? Üçümüzün de annesi öldü. Ebeni-nemiz bize bakıyor.

-Nerede oturuyorsunuz?

Biri eliyle de karşıdaki derme çatma kulübeyi işaret etti. Şurada.

O sırada kulübenin kapısı açıldı; bastonuna dayanarak bir koca karı dışarı çıktı ve çağırmaya başladı. “Gazanfer! Muzaffer! Mücahit”!..

En karanlık günlerinde çocuklarına bu adları takan millet, bir yerde toprağa gömülse bile, bir başka yerden fışkırır!..

“Gazanfer” iri aslan, “Muzaffer” girdiği savaşta galip gelen, “Mücahit” din düşmanlarıyla savaşan demektir.

Türkolog gazeteci Valentin bu manaları biliyordu; Türk zaferinin sırrını çözmesi zor olmadı. Konuştuğu çocukların üçü de Osmanlı Devleti can çekişirken dünyaya gelmiş ve taşıdıkları adları almıştılar.

Ölüm döşeğinde inleyen bir millet hâlâ “Gazanfer, Muzaffer ve Mücahit” doğuruyorsa, hayata bakışları sağlamdır.

……………

Evet, inanmanın mükâfatı görülmüştür. Yenildi sanılan bir millet “varım” diyebilmenin semeresini, İstiklal Harbiyle dünyaya bir kere daha göstermiştir.

Üzerinde yaşadığımız ve halen İstiklal Mücadelesi verdiğimiz bu kutlu vatana karşı nasıl bir emanet koruculuğu yaptığımız üzerinde hassasiyetle durmamız açık.

Bugün ne yazık ki, nemelazımcılık ve bencilliğe doğru bir akış var. Süratle dini-milli değer kayıpları yaşıyoruz. 

Soru şu: “Bize ne oluyor”?

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23