Siyaset tavsamayı sevmez
Siyaset tavsamayı hiç sevmez. Dijital dilde yer almayan “Tavsamak” ne demektir söze oradan başlayalım.
Tavsamak: en yaygın bilineniyle “gevşemek, tavı geçmek, güç kaybı, fersiz kalmak, sönmeye mecbur” gibi anlamları barındırır.
Gerçi sadece siyaset sevmez tavsamayı, bütün işler için geçerlidir. “Şimdi değilse ne zaman” ifadesi de tavsamaya müsaadesi olmayan sözlerdendir.
Siyasetin tam ortasına 14 yaşında düştüm. 1973 yılıydı ve Ankara Selim Sırrı Tarcan Spor Salonunda, Milli Selamet Partisi’nin toplantısı veya kongresi vardı.
Çiçeği burnunda gençler olarak Merhum Erbakan’ı salonun kapısında karşılayacaktık ve “Mücahit Erbakan” “Tek Yol İslam”, “Müslüman Türkiye” diye sloganlar atacaktık.
Erbakan hoca geldi, arkasında kurmayları vardı. Biz de sloganlara ve alkışlara başlamıştık. Galiba biraz fazla heyecanlanmış olmalıyım ki, sırayı bozup protokolün önüne çıkmışım.
Bu arada Erbakan hocamız elimden tutup salona; “İşte en genç üyemiz” diye girdi. Baktım çok hoş bir şey, o gündür bugündür siyaseti takip ederim.
Yalnız siyaseti hep tabandan tavana doğru takip ettim. Tavandan tabana doğru hiç bakmadım. Bu sebeple, tavandakilerin halini tabandan gözlemek önemli tecrübedir.
Daha sonraki yıllarda MSP genel merkezinde bulundum ve rahmetli Erbakan hocamızla çalışmalarımız oldu.
………………..
Yazının mevzuu MSP değil, MSP’yi takip ederken, Adalet Partisi’ni de yakından izleme imkânı buldum ve siyasette tavsamanın ne demek olduğunu iki partide öğrendim.
Demirel’in de Erbakan’ın da en çok üzerinde durduğu hususların başında, yakın çalışma arkadaşlarının yanı sıra il-ilçe başkan ve yöneticileriyle, milletvekillerine verilen vazifelerin savsaklanmamasına dikkat etmeleriydi.
İşi savsaklayan, bin dereden su getiren, hiçbir derde derman olmayan, dedikoduları istihbarat bilgisi olarak taşıyıp liderlerine yakın olmak isteyenleri ikisi de sevmez ve çizerdi.
Bir müddet sonra çizilenler, etrafındakilerin dolmuşuna binerek, derhal parti kurmaya kalkarlardı. Bu arada işin içine ilgili ilgisiz hatunlar mutlaka girerdi.
İki lider de bilirdi ki, siyasette kadınların başlattığı savaşın yangınını söndürmek imkânsızdır. Şimdiye kadar da söndürüldüğü görülmemiştir. Geçelim.
Yemekli toplantılar, vaatler, hesaplar, kurulacak partinin adından tutun da hükümete gelince, kimlerin bakan olacağına kadar nice meseleler, sanki yarın iktidar olacaklarmış gibi heyecanlar yaşanırdı.
Bütün bu olup bitenlere tavandan bakınca insan hakikaten inanırdı. Çünkü tavandakiler, tabandan uzak olduğunu fark edemeyecek kadar hırs, kin ve öfke selinde boğulduklarını göremezdi.
…………………
Ezcümle:
Tabanı olmayan siyasetin tavanına güvenilmez. Türkiye’deki siyasi gelenekte böyle hadiseler çoktur.
CHP bunların en çok yaşayanıdır. Şimdi aynı deneme Ak Parti üzerinden sahnelenmektedir.
Yalnız R. Tayyip Erdoğan gençliğinden bu yana tavsayan siyasetten çok çektiği için bölenlere ve böleceklere karşı şerbetlidir. Partiyi ve hükümeti tavsatanların hesabını görmüştür ve görecektir.