• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Hüseyin Öztürk
Hüseyin Öztürk
TÜM YAZILARI

Siyaset ve Aidiyet

01 Mayıs 2018
A


Hüseyin Öztürk İletişim: [email protected]

“Dünya bir evciktir, esas ev ötede”. Cahit Zarifoğlu, Elbistanlı Muzaffer Hoca’dan.

“Siyaset ve aidiyet” başlığının yanına, “insan ve aidiyet” başlığını da koyarsak, yukarıdaki ifade meramımızı anlatır.

“Dünya bir evciktir, esas ev ötededir”. Bu hakikate inanan ve iman eden bir insan için neye nasıl “aidiyet” duymak ve sahiplenmek gerektiği anlaşılır.

Lakin pek çoğumuz lafları iyi belleyip, icraatları üstlenmeden es geçtiğimiz yahut “Niye ben! Başkası üstlensin” dediğimiz için “aidiyet” duygumuzu kaybetmekteyiz.

Oysa aidiyetlerini kaybedenler, bütün değerlerini kaybederler.

Şimdilik sözü siyaset ve aidiyet üzerine doğru sürdürelim.

“Siyaset” kavramı çok çetrefelli, “aidiyet” mefhumu da çok net bir husustur ve ikisini bir arada tutmak-mayalamak zordur fakat yine de kıyısından köşesinden değinelim.

Türkiye’de siyasi tarih, 1946 yılında çok partili sistemle başlar.

Bu tarihten itibaren “siyaset ve aidiyet” mefhumu, millet-devlet bütünleşmesiyle üç defa neşvünema bulmuş, rayına oturmuş ve tabi üçünün de başına musibetler örülmüştür.

İlki, 14 Mayıs 1950 rahmetli Menderes dönemidir. Bu dönemin nasıl sonlandırıldığı herkesin malumudur.

Siyasette aidiyet duygusuna inanmayan, devlet millet bütünleşmesine herhangi bir aidiyet beslemeyen gaspçılar tarafından sonlandırılmıştır.

İkincisi, merhum Özal’ın bir ve ikinci dönemidir.

Bu devrin de nasıl sonlandırıldığı ve yine devlet-millet bütünleşmesinin aynı ihanet çevreleri tarafından nasıl hitama erdirildiği hala canlılığını korumaktadır.

Üçüncü dönem ise Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki AK Parti iktidarıdır.

Kuruluşundan ve iktidara gelişinden bu yana Erdoğan ve partiye karşı yerli yabancı binbir çeşit ihanet organlarının nasıl taarruz ettiklerini yaşıyoruz.

Haçlı Batılılarla yerli işbirlikçilerinin fıtratlarını bozan meselelerin başında, “devlet-millet bütünleşmemizle yerli-milli ideolojimiz gelmekte ve kahreden kinle izlenmektedir.

Siyasette aidiyet öncelikle ahlaklı ve erdemli olmayı şart kılar. Bu şarta uymayanlar halk tarafından siyasetin figürü haline getirilirler.

Siyaset ideolojisinde erdem ve ahlak yoksullarının becerebildiği tek işleri; fitne, fesat, iftiran, kin ve öfke kusup, ülkeye dürbünün tersinden bakmalarıdır.

Türkiye olarak şimdi bu güruhun devlet-millet bütünleşmesine karşı estirdikleri kin ve öfkelerini seyrediyoruz. 

Hâlbuki kinlenip öfke kusmak yerine “Ne oluyor” diye bir adım atsalar, arkalarında nasıl bir kin dağları bıraktıklarını görebilirler.

Ama görmek için göz, düşünmek için akıl, eyleme geçmek için erdem gerekir. Erdemsizliktir insanı insanlıktan çıkaran.

Erdemi olmayanın değer yargıları da hercümerçtir ve o hercümerç içerisinde kendisini savunurken, kinin kurbanı olarak bütün kutsalları mahvettiğini fark edemez.

Siyasi fikirlerine aidiyet duygusuyla bağlı olmayanların ideolojisini yabancılar yönetir. Sonra da dini ve milli değerlerine kin besleyen kimselerle kucaklaştırır, ittifak ettirir ve ödüller dağıttırır.

Ezcümle:

Bu dünyadaki evciğimizde yaşadıklarımızla göçeceğiz ötedeki esas evimize.

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23