• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Hüseyin Öztürk
Hüseyin Öztürk
TÜM YAZILARI

Tavuk, Yumurta Getirirsen

23 Şubat 2017
A


Hüseyin Öztürk İletişim: [email protected]

Milli Şef döneminin Türkiye’yi kıtlık ve yoksulluğa gark ettiği yılların Erzurum’undan bir hatırayı nakledeyim.

Vakıanın yaşayanı tarihçi ve gezgin Lord Kınross, “Kutsal Anadolu Toprakları” adlı kitabında şunları anlatır.

“Erzurum’a gecenin sessizliği çökmüştü, bir davete katıldım.

Türkiye’nin en büyük özel bankası olan İş Bankasının müdürü tarafından, yirmi yedinci yıldönümü nedeniyle düzenlenmişti

Bankanın dolara benzeyen amblemi duvarlara asılmıştı. Belediye binasının salonunda masalar 150 kişi için kare biçiminde dizilmişti ama sadece yüz kadarı geldi.

Yemek başlamadan önce konuşmalar yapıldı ve en kötü kısmı bittikten sonra arkama yaslanıp oturmak oldukça rahatlatıcıydı.

Tavuklar, kebaplar, yumurta, sebze ve beyin salataları, dolmalar, peynirler, rakı, votka, bira ve Türk şampanyası masaları doldurmuştu.

İki generalin arasında oturmamın doğal bir sonucu olarak Ruslar hakkında konuştuk ve sonra da bizi eğlendirmeye gelen dansçıları izledik”.

Erzurum’un en çok yenilen lavaş ekmeği için unun bulunmadığı bir dönemde, Hindistan-Pakistanlı Müslümanların yaralarımızı sarmak adına gönderdiği para ile kurulan banka sofrasının tarifi böyle.

Şimdi de Hindistan-Pakistanlı Müslümanların yaralarımızı sarmak üzere gönderilen paranın hikâyesi.

Kundaktaki bebeleriyle cephelere mermi taşıyan analarımızın varlığından herkes haberdir. İşte binlerce km uzaktaki analardan biri olan Hintli bir ana da para gönderir.

Bu hatıranın Prof. Dr. Azmi Özcan’dan olduğu nakledilir.

Çocuğunu satarak Osmanlı’ya yardım etmek isteyen Hintli bir ana, hiç parası olmadığı için çocuğunu getirir ve der ki:

“Benim çocuğumu satın alın. Alın da parasını Osmanlı’ya gönderebileyim”.

Bir diplomatik belgede Londra’daki arşivde bunu okuyunca gözümden yaşlar boşandı.

Görevli ‘hasta mısınız’ diye sordu. Ben ‘hayır’ dedim. Bir mendil isteyip, gözlerimden akan yaşları sildim”.

1940’larda bir İngiliz Büyükelçisinin notlarında şu yazıyordu:

‘Aradan geçen zamana rağmen İslam ülkelerinin sefirlerinin hâlâ Türkiye’ye bakışlarını ve önder olarak görmelerini anlayamıyorum.

Türkler böyle giderse ya İslam âleminin liderliğine ilerler ki bu bizim zararımıza olur ya da şimdi gitmekte oldukları batıya doğru yol alırlar”.

Bu yaşanmış acı hikâye de Kahramanmaraş’tan.

Yıl 1942’dir. Elbistan ilçesinin İğde köyünden Haydar emmi, çocuğunun nüfus cüzdanını almak için yaya yürüyerek köyünden ilçeye gelir ve nüfus müdürlüğüne varır.

Hayır, varamaz! Daha kapının eşiğindeyken, içerideki yetkili ve adamları, öyle bir bağırış çağırış içerisinde Haydar emmiye hücum ederler ki, adamcağız korkarak kaçar.

Meğer Soğukkuyu ayakkabıları çamur içindeymiş. Çaresiz arzuhalciye uğramış. Arzuhalci parasının olmadığını öğrenince, “tavuk ve yumurta getirirsen bu iş olur” demiş.

Haydar emmi köyüne dönmüş, ertesi gün yumurta ve tavuk getirip, arzuhalciye vermiş. Arzuhalci de nüfus cüzdanını alıp getirmiş.

İşte “retçilerin” zihniyeti.

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23