• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Mustafa Çelik
Mustafa Çelik
TÜM YAZILARI

Asalet kanda değil imandadır

16 Nisan 2014
A


Mustafa Çelik İletişim: [email protected]

İman sahibi olmak, umut ve imkân sahibi olmaktır. Umutları ve imkânları tükenmeyenler, iman sahibi olanlardır. Her devrin adamı değil, her devirde adam olmayı becerebilenler, asaleti kanda değil imanda bulanlardır. Rabbimiz buyuruyor: “İzzet Allah için, Allah’ın Rasûlü için ve müminler içindir. Fakat münafıklar bunu bilmezler.” (Münâfıkûn Sûresi/8) Bu âyet-i kerime’den açıkça anlıyoruz ki; izzeti, asaleti imanda değil kanda aramak, bir nifak alâmetidir. Asaleti kanda aramak, meşru maksada gayr-i meşru Tarık ile varmaya çalışmaktır. Said Nursî (Rh.a.) der ki; “Gayr-i meşru Tarık ile maksada giden zat, galiben  maksudunun zıddıyla görür mücazat!”

Yaşadığımız asırda imanı kaybeden asaleti kanda arıyor. Akıl kalbi, kalb aklı yarıyor. İzzeti, asaleti içermeyen iman, iman sayılmaz. İman; hukukun, ahlâkın, sosyal hayatın, siyasal hayatın, medeniyetin başlangıç noktasıdır, çekirdeğidir. İman olmazsa hiçbir şey olmaz.Her şey imanla anlam kazanır. Arkasında iman olmayan sözler ve eylemler, sahtekârlığın ilan belgeleridir. Ebu Hureyre radıyallahu anh’ın rivayet ettiği bir hadiste Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:”Amelinin geri bıraktığı kişiyi, nesebi ilerletemez.” (Sünen-i Ebû Davud, ilim 1; Sünen-i Tirmizî, Kur’an 10; Sünen-i İbn- Mace, mukaddime 17; Sünen-i Darimî, mukaddime 32) Kendilerini ve çevrelerini kibrin kiriyle kirletenler, sebep ve neseb asabiyetinin kavgasını verenlerdir. Sebep ve neseb taassubu, ilerciliğin değil, gericiliğin, yobazlığın, mürteciliğin garantisidir. Nesep, soy-sop başlı başına bir ilerilik ve üstünlük sebebi değildir. Ayrıca kimsenin mizan’ına nesebi konmayacaktır. Sadece ameli konacak ve tartılacaktır. O halde amel ve kulluk açısından gerilerde kalmış kişiyi, nesebi asla ileri götüremez. İlerlemenin yolu salih amel, üstünlük ise, takva iledir. Takva, bütün zamanlarda ve zeminlerde iman ölçüsüdür. Takvasız kalanlar, taklacılıktan kurtulamazlar.

Dünyada takva üzere yaşamak, Müslüman kalabilmenin en önemli koşuludur.Kalbin direnişini, hayatın dirilişini kaybedenler, asaleti imanda değil, kanda arayanlardır. Bize değer kazandıran, yolumuzu ve yurdumuzu gösteren  bizim ırkımız, kabilemiz, aşiretimiz değil, imanımızdır. İman, yaşandığı, yaşanabildiği her yeri bize vatan yapar. Vatanımızın hududu, imanımızın hududuyla çizilmiştir. İmanımız bizim vatanımızdır. İmanımızın yaşanmadığı, yaşanmasına müsaade edilmediği yer bizim vatanımız değildir.Müslüman olarak muhtaç olduğumuz kudret damarlarımızdaki (asil) kanda değil göğüslerimizdeki imandadır. Rabbimiz buyuruyor:  “Gevşemeyin, hüzünlenmeyin. Eğer (gerçekten) iman etmiş kimseler iseniz üstün olan sizlersiniz.” (Âl-i İmran Sûresi/ 139) Tembelliği, ataleti, üzüntüyü, hüznü yenmenin çaresi, imana tutunmaktır. İman, çaresizliğin kurtuluş adresidir.

İman, insana silinmez bir hafıza armağan eder. Ki o da vicdandır. Müslüman kişi  nerede duracağını, kendini hangi değerlere nispet edeceğini bilen, anlamsızlığa ve amaçsızlığa karşı direnen insandır. Onu bu duruma getiren onun imanıdır. Anlamsızlığa ve amaçsızlığa kurban gidenler, asaleti kanda arayanlardır. Asaleti, kanda aramak, şeytanın yolunda olmaktır. İlk ırkçı/kavmiyetçi, şeytandır. Kavmiyetçilik, ırkçılık hastalığı insanlık ailesine şeytandan miras kaldı. Dolayısıyla asaleti imanda değil de kanda arayanlar, şeytanın varisleridir. Altını çizerek diyoruz ki; İslâm coğrafyasındaki Baasçı, Farsçı, Türkçü ve Kürtçü hareketlerin ilmi ve siyasi lider kadrolarının şecereleri insafla incelense şeytan ile olan akrabalıkları görülecektir. Azıcık hafıza yoklaması yapalım. Meşhur Yahudi İngiliz kuvvetleri istihbarat yarbayı Edward Lawrence Müslümanlık postuna bürünerek Arap milliyetçiliği zehirleriyle Arapları Osmanlı Devletine karşı ayaklandırmadı mı? 

Mişel Eflak, Arap âleminde Arap ırkçılığı fikrini yayan bir Yahudi değil mi? 

Türk Milliyetçiliğinin fikir babasının asıl ismi Moiz Kohen değil mi? 

1923 yılındaki “Türk, bu ülkenin yegâne efendisi, yegâne sahibidir. Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette tek hakları vardır; hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı. Dost ve düşman, hatta dağlar bu hakikati böyle bilsinler!” yazısında ırkçılık fitnesinin ateşleyenlerden Mahmut Esat Bozkurt tam bir Yahudi zihniyetine sahip değil miydi? 

İmanı bırakarak izzeti, asaleti kanda arayanlar, Siyonist Yahudilerin emellerine hizmet edenlerdir. Ebu Hüreyre (R.a.)’in rivayet ettiğine göre Rasûlüllah (sav) şöyle buyurdu

“Siz Yahudilerin işlediğini işlemeyin. Sonra  en küçük bir hile ile Allah’ın haramlarını helal saymaya başlarsınız.” (Muhtasar Tefsir İbn-i Kesir (İbn-i Kesir/M. Ali Sabuni) C: 1, Sh: 75, Beyrut/ 1981) Asaleti imanda değil, kanda aramak, bir Yahudileşme alâmetidir. Ulus devletçikler, Siyonist Yahudilerin ekmek kapılarıdır. Müslümanların topraklarında ulus devletçikleri çoğaltmak, Yahudilerin sevdasıdır. Dolayısıyla ırkçılık yapan hareketler, Yahudilerin taşeronlarıdır. Müslüman oldukları halde Yahudilerin irtikap ettikleri cinayetleri işleyenler, şeytana ve şeytanın akrabalarına kapılanlardır. Şeytana ve şeytanın akrabalarına kapılmamak için asaleti kanda değil imanda aramalıyız. İman bizi kardeşlikte eşitler. İmanımız kadar değerli ve imanımız miktarınca kuvvetliyiz.

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23