• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Mustafa Çelik
Mustafa Çelik
TÜM YAZILARI

Yeni İslâm değil, yeniden İslâm’a

18 Mayıs 2016
A


Mustafa Çelik İletişim: [email protected]

İslâm topraklarında Allah’ın razı olup beğendiği İslâm’ı tartışmalı bir din haline getirmek, müstevli harbi ve mürtedlerin en önemli hedefleridir. Mürted ve müstevli harbiler de biliyorlar ki; İslâm dininden koparılamayan, İslâm dini hususunda şüpheye düşürülemeyen Müslümanları esir edinmek, sömürmek, körleştirmek ve köleleştirmek mümkündür.

Allahû Teâla’nın bizler için razı olup beğendiği İslâm’a razı olmayıp onu eksik veya fazla bulanlar, Allah’a karşı savaş açanlardır. Allah’ın diniyle kavgalı olmak, Allah’ın Peygamberi ile kavgalı olmak, Allahû Teâla ile kavgalı olmaktır.

Allahû Teâla’nın razı olduğu İslâm; eskimez, bitmez, tükenmez, parçalanmaz ve bölünmez bir dindir. İslâm dini her dem taze ve yenidir. “Yeniden İslâm’a” denilir, ama “Yeni İslâm” denilemez. Şayet denilirse küfür, tuğyan ve tağutluk olur.

“Yeniden İslâm’a” yerine “Yeni İslâm” diyenler, İslâm dinini ilahi kaynaklı olmaktan çıkartıp, beşeri kaynaklı bir din kılmak isteyenlerdir. İlkel hurafecilerle İlkeli hurafeciler arasında her hangi bir fark yoktur.

Allah’ın gönderdiği dine müdahale etmek, anlam idhalinde bulunmak, dinin sahibine ortak olmaya kalkışmak demektir. Ebu Râfî (r.a)’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:

“Benim emrettiğim veya nehyettiğim bir konu kendisine iletildiğinde sakın sizden birinizi, koltuğuna yaslanmış olarak, ‘biz onu bunu bilmeyiz. Allah’ın kitabında ne görürsek ona uyarız, o kadar’ derken bulmayayım.”(Sünen-i Ebu Davud, Sünnet: 5; Sünen-i Tirmizi, İlim: 10; Sünen-i İbn Mace, Mukaddime: 2 (Tirmizi “bu hadis hasen bir hadistir” demektedir.).

Sünen-i Tirmizi şârihi Mübârekfûri (Rh.a.), hadisimizin şerhinde bir başka gerçeğe dikkat çekmekte şöyle demektedir: “Bu hadis, peygamberlik delillerinden bir delil ve bir âlâmettir. Zira, hadiste haber verilen durum aynen gerçekleşmiştir. Hindistan’ın Pencap eyaletinde bir adam çıktı ve kendi kendisini “ehl-i Kur’an” diye isimlendirip tanıttı. Halbuki onunla ehl-i Kur’an arasında dağlar kadar fark vardı. Aslında o “ehl-i Kur’an” değil, ehl-i ilhad idi. (Ne acıdır ki) bu zat önceleri sâlihlerdendi, şeytan onu saptırdı, azdırdı ve sırat-ı müstakimden uzaklaştırdı da ehl-i İslâm’ın söylemediği birtakım sözler söylemeye başladı. Peygamberin hadislerini bütünüyle kesin şekilde reddetmeye kadar işi götürdü ve “bütün bunlar Allah adına uydurulmuş yalan ve iftiradan ibarettir, gerekli olan sadece Kur’an-ı azîm ile ameldir, hadislerle değil; isterse bu hadisler sahih-mütevâtir olsunlar. Kim Kur’an’dan başka bir şeyle amel ederse, o, “Allah’ın indirdiğiyle hükmetmeyenler, kâfirlerin tâ kendileridir” (Maide Sûresi/ 44) âyetinin hükmü altına girer” dedi. Daha buna benzer küfrü gerektiren bir sürü sözler söyledi ve bir sürü cahil de ona tâbi oldu, onu “imam” edindi... Devrin âlimleri bu adamın küfrüne, ilhadına ve İslâm çerçevesinden çıktığına dair fetvâ verdiler. Bize göre de durum, âlimlerin dediği gibidir.”(Tuhfetü’l-ahvezi, VII, 425.) Mübârekfûrî merhumun isim zikretmeden verdiği bu çarpıcı örnek, “Kur’an’la yetinme” ya da “sünnetsiz İslâm arayışı” yanlılarının sonuçta ulaşacakları noktayı göstermesi bakımından fevkalâde dikkat çekicidir. Sünneti gereksiz görüp sadece Kur’ân’la yetinmenin neticesi Kur’ân’dır. Kur’an’la sünnet’in arasını ayırma esasına dayalı iddia sahipleri, “keyfi İslâm” arayıcıları, önü alınamayacak hurafe ve bid’atlara kapı açacaklarını unutmamalıdırlar. Bu tür anlayış ve arayış sahiplerini uyarmak, uyanmazlarsa kendilerini yalnızlığa ve ilgisizliğe terk etmek, “Âmentü Hukuku”na bağlı bir hayat yaşamanın gereğidir. Zira Fıkhu’l Hadis’in öncülerinden Hattabî (Rh.a.)’in de isabetle belirttiği gibi, “bid’at ve heva ehlinin selamını almamakla kişi, günahkâr olmaz”(Meâlimu’s-sünen, IV, 296) Sözü Hz. Ömer’in dile getirdiği teslimiyetle noktalayalım: “Biz Rab olarak Allah’tan, Din olarak İslâm’dan, Peygamber olarak da Muhammed’den memnun ve razıyız.” (bk. Sahih-i Buhari, ilim: 26; deavat: 64; fiten: 15; itisam 3; Müslim, iman: 56, Tirmizi, ilim: 10) Dolayısıyla bizim vazifemiz; “Yeni İslâm” değil, “Yeniden İslâm” demektir. Hz. Peygamber (sav)’in, Sahabe’nin iyilikle onların yolunda gidenlerin İslâm’ı yaşadıkları gibi yaşamaktır. “Yeniden İslâm’a” yerine “Yeni İslâm” diyerek yola çıkanlar, kendilerini ve başkalarını Allah’ın dininden, Allah’ın Peygamberinden çalmaya çalışanlardır.

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23