Dün Erdoğan’ı sırtından hançerleyen bugün de Davutoğlu’nu satar
Üstad Necip Fazıl ne güzel söylemiş: “İki insan çeşidi vardır: Biri zaman geçtikçe hatalarıyla yüzleşen, diğeri ise zaman geçtikçe yüzsüzleşen.”
Hakikaten şöyle bir çevrenize bakın...
Zaman geçtikçe hatalarıyla yüzleşenlerden çok gitgide yüzsüzleşenlerden sarılı olduğunu göreceksiniz etrafınızın.
Pıtırak gibi çoğalıyorlar. Hemen her platformda kendilerine yer bulduklarına şahit oluyoruz mezkur tiplerin.
İşte onlardan biri de Akif Beki...
Hani şu bugünlerde Erdoğan muhalifliğinden gözleri hiçbir şeyi görmeyen Karar gazetesinde kalem oynatan eleman var ya, heh o...
Ama bakmayın siz onun bugün Erdoğan muhalifi olduğuna...
Bir zamanlar Cumhurbaşkanı Erdoğan’a en yakın isimlerdendi hazret. Hatta evleri bile altlı- üstlüydü.
Üstelik başbakanlığı döneminde sözcülüğünü de yapmıştı Erdoğan’ın.
Yakınlık yarışında 12 yıl boyunca en önde olmayı kimseye kaptırmayan bu zat, “azılı yandaşlardan(!)”dı sizin anlayacağınız.
Öyle bir “yandaş”tı ki, şimdiye dek kimsenin bir benzerine imza atamadığı “Erdoğan’ın Harfleri” adlı bir kitap bile kaleme almıştı.
Aslında, yandaşlık tarihinde adeta bir başyapıt olan söz konusu kitabı yazmakla da iktifa etmemişti Akif Beki. Bir kısım tavassutlarla köşelerine çöreklendiği gazetelerde de “Erdoğan övgüsü”nü sürdürmüştü. Oralarda da hep Tayyip Bey’i göklere çıkaran yazılara imza atmıştı.
Aradan yıllar geçti ve devran döndü. Bizim Akif Beki de dönen devranın ardından bir başka yolun yolcusu olmaya karar verdi.
Elbette ki insanların birtakım görüşlerinde zamanla değişiklikler olabilir. Dün peşine takıldığınız siyasileri bugün yerden yere vurmanız da mümkün.
Bunlar kısmen de olsa “anlaşılabilir” şeyler. Ancak Akif Beki’de bu “anlaşılabilir” halet-i ruhiyenin hiçbir emaresi yok.
Görülüyor ki, bir “ideolojik değişim” değil onun yaşadıkları.
Zihin dünyası karmakarışık.
Galiba, daha ziyade bir “kuyruk acısı”yla hareket ediyor.
Hastalıklı bir ruh hali bu.
Dün Erdoğan’ın yanındayken Davutoğlu’nun ne berbat bir siyasetçi olduğunu söylüyordu. Bugün Davutoğlu saflarında Erdoğan’a hücum ediyor.
Geçmişte Erdoğan’a yaptığı şaklabanlıkları unutup, şimdi hiçbir şey olmamış gibi, “Her kim ki ‘Sende hata, kusur olmaz; her şeyin en iyisini sen bilirsin, sen hiç yanlış yapmazsın’ diyorsa üst aklın musallat ettiği şeytan işte odur. Her kim ki ‘Senin yanında ben varım, benim varlığım sana yeter, başkasına ihtiyacın yok’ diye fiştekliyorsa Erdoğan’ı yalnızlaştıran uyanık iblisin ta kendisidir o” herzelerini yumurtluyor.
Düşünebiliyor musunuz, kendi cümleleriyle kendisini “üst aklın musallat ettiği şeytan” ve “uyanık iblis” olarak nitelendiren bu şahıs, bugün bütün olumsuzlukların “Ahmet Hoca”nın siyaset sahnesinde olmamasından kaynaklandığını iddia edebiliyor.
Allah aşkına, “Ahmet Hoca”n siyaset sahnesinde olsa ne olur olmasa ne olur?
Görüp görebileceğin rahmet, dün Erdoğan’a yanaşıp “sözcülük” görevi kaptığın gibi, bugün de Davutoğlu yardakçılığıyla “yeni parti”de bir koltuk edinebilmendir, o kadar.
He, belki o kadarını da elde edemezsin.
Kim bilir, “stratejik derinlik” sahibi Davutoğlu Hocan, belki yol arkadaşlarını seçerken Tayyip Erdoğan gibi dikkatsiz davranmaz ve “Dün Erdoğan’ı sırtından hançerleyen, bugün beni de satar” der de, sen de oturursun oturduğun yere.
Artık sonra “ihanet”i itiraz, “fitne”yi ise çok seslilik olarak pazarlamaya devam mı edersin, yoksa “saz arkadaşın” İsmail Saymaz’la birlikte Çav Bella mı söylersin, orası senin bileceğin iş.