‘Mustafa Kemal’ kitabı ya da işi kitabına uydurmak...
Türkiye’de, samimi Atatürkçülerin yanında, Atatürkçü geçinen / Atatürk’ten geçinen bir kesim de bulunuyor. Üstelik bunların sayısı hiç de azımsanmayacak ölçüde.
İşbu maskeli Atatürkçüler, kendilerine meşruiyet kazandıracağını bildikleri için her güncel tartışmayı Atatürk üzerinden yürütüyorlar.
Destekledikleri darbelere kılıf mı gerekiyor? Hemen Atatürk’ü ortaya atıyorlar.
Yaptıkları kirli ittifaklara gerekçe mi lazım? Anında Mustafa Kemal’i ileri sürüyorlar.
Bugün terör örgütlerine bile destek çıkacak kadar savrulan partilerini aklamak için dahi Atatürk’ün adını kullanıyorlar. Hiç utanıp sıkılmadan “Biz Atatürk’ün kurduğu partiyiz” hatırlatmasında bulunup, yedikleri haltların üstünü örtmeye çalışıyorlar.
¥
Atatürk’ü diledikleri gibi istismar eden mezkur şahıslar, Mustafa Kemal’i ve icraatlarını dönemin kendi gerçekliği içinde değerlendiren kesimlere “Atatürk düşmanı” yaftası yapıştırmaktan ise hiç çekinmiyorlar. Mustafa Kemal’in manevi şahsiyetine en büyük hakaretin kendilerinden geldiğini unutup, Atatürk’le ilgili birtakım tarihî gerçekleri hatırlatanları “Ulu Önder’in manevi şahsiyetine hakaret edemezsin” diyerek anında lince tabi tutuyorlar.
¥
Bu ikiyüzlülerden ve ikiyüzlülüklerden niçin bahsettiğimizi herhalde tahmin etmişsinizdir.
Evet, Atatürkçü geçinen veya Atatürk’ten geçinen zevatın halet-i ruhiyesini böylesine uzun uzadıya ortaya koymamızın sebebi, Sözcü’nün sözde yazarı Yılmaz Özdil’in, “Atam sağolsun” diyerek milyonluk bir vurguna imza atmış olması.
Baksanıza, adam, 35 TL etiketle 4 ay önce piyasaya sürdüğü ‘Mustafa Kemal’ kitabının özel baskısına tam 2 bin 500 TL fiyat biçiyor.
Üstelik, sömürüsünü bununla da sınırlı tutmayıp, keriz silkeleme aracı olarak kullandığı kitabı, Atatürk’ün ölüm saati olan 9’u 5 geçe ve 1881 adetle “sınırlı” olmak üzere satışa çıkararak ne kadar Atatürkçü olduğunu(!) cümle âleme gösteriyor.
Atatürkçülerin bile büyük tepkisini çekince de “Bu bir koleksiyon kitabı. Elektrik ya da doğalgaz faturası değil. Ödemek zorunda değilsin. Almaya mecbur değilsin” diyerek işin içinden sıyrılmaya çalışıyor.
Ne diyelim, işi kitabına uydurmak böyle bir şey demek ki!
¥
ASIL VERGİ REKORTMENİ
SIRADAN VATANDAŞLAR
“Parayı Lidyalılar, vergiyi Sümerler, verginin vergisini ise Türkler buldu” diye boşuna dememişler.
Öyle ya, Türkiye, toplumun geliri düşük bölümü için dezavantaj oluşturan KDV veya ÖTV gibi dolaylı vergi tahsilatı konusunda 92 ülke arasında dünyada ilk sırada yer alıyor. Bizim 8-10 katımız daha fazla milli gelire sahip olan ülkelerde bile dolaylı vergi oranları tüm vergiler içinde yüzde 25-30’u geçmezken, Türkiye yüzde 65’ler civarında seyreden dolaylı vergi tahsilatıyla dünya liderliğini hiç kimselere bırakmıyor.
Açıklanan son rakamlar da maalesef hiç iç açıcı değil. Zira, 2017’ye göre yüzde 16 artan vergi gelirlerine yine dolaylı vergiler damga vurmuş. 2006 yılında yüzde 59’larda olan dolaylı vergilerin toplam vergi gelirleri içerisindeki payı, 2018’de yüzde 63’e çıkmış. Geçtiğimiz yıl, sadece KDV ve ÖTV’den elde edilen toplam gelir, 312.3 milyar TL ile toplam vergi gelirlerinin yaklaşık yüzde 51’ini oluşturmuş.
İşin bir başka vahim tarafı ise 2018’de ücretlilerden kesilen gelir vergisi 83.3 milyar lira iken, şirketlerin ödediği verginin 78.6 milyar lirada kalması. Yani işçinin patrondan daha fazla vergi ödemesi.
¥
Görünen o ki, ülkemizde vergi tabanının dar olması sebebiyle hissedilen vergi yükü sürekli artmaya devam edecek. Bunun sonucu olarak da asıl vergi rekortmeni (şimdiye kadar olduğu gibi), bundan sonra yine vatandaş olacak.
Ne dersiniz?