• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Vehbi Kara
Vehbi Kara
TÜM YAZILARI

En Büyük Oy Hırsızı CHP’dir

22 Mayıs 2019
A


Vehbi Kara İletişim: [email protected]

Türkiye’deki seçimler ne yazık ki Cumhuriyet Halk Partisinin (CHP) hile ve dolapları ile geçmiştir. Çünkü bu partinin tüzüğünden de anlaşıldığı üzere halkın isteklerini değil kurucu kişilerin arzu ve ideolojilerini hayata geçirmeye çalıştığı anlaşılmaktadır.

“Halk için halka rağmen” anlayışı CHP’nin bilinen Jakoben anlayışıdır. Halkın keyfini ve isteklerini düşünmeyen, milleti cahil gören bu anlayış sahipleri hala bu partinin yönetimindedir.

Bizzat CHP başkanları tarafından  “ihtimaldir ki bazı kelleler kesilecektir” sözü Meclis kürsüsünden söylenebilmiştir. Öyle ki; bir zaman gelmiş bazı köylü vatandaşlarımızın kılık kıyafetinden dolayı Ankara’ya girmesine müsaade edilmemiştir. Fakat gariptir ki “halkçılık” ilkesi hala CHP’nin altı oku içinde yer almaktadır.

Halka inanmayan ve daima halkın yanlış yapacağını düşünen CHP; seçimlere ve halkın seçtiği kişilere de itibar etmemeyi ilke edinmiştir. Bunu Türk Demokrasi Tarihini incelediğimizde çok rahatlıkla görebiliriz.

Türkiye Cumhuriyeti’nin 1946 yılında çok partili hayata geçtiği bilinir. Fakat bu bilgi eksiktir. Zira Türkiye Cumhuriyeti, kurulduktan yalnızca 1 sene sonra çok partili hayata geçmiştir. Cumhuriyet tarihimizdeki bu ilk ‘gerçek’ muhalefet partisinin adı Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasıdır. Genel başkanı ise Kazım Karabekir’dir.

Bu parti, Doğu’da Ermenileri dize getiren Kazım Karabekir ve arkadaşları; Ali Fuat Cebesoy, Miralay Arif Bey (Bandırma vapurunda yer alan Samsun’a giden 30 kişiden biri olup İzmir suikastında idam edilmiştir) Hüseyin Rauf Orbay, Refet Bele, Adnan Adıvar, Mehmet Rahmi Eyüboğlu, tarafından 17 Kasım 1924 tarihinde kurulmuştur. 

Adında anlaşılacağı üzere çoğu ‘’İttihat ve Terakki’’ üyelerinden oluşmaktaydı. Halk Fırkası yönetimi, bu partinin isminin ‘’Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’’ olacağını öğrenince erken davranarak ‘’Cumhuriyet Halk Fırkası’’  (CHF) adını almıştır.

CHF üyesi olup Cumhuriyet’in ilan edilme şekline karşı çıkan 32 mebusun CHF’den ayrılmasıyla oluşan TCF, serbest piyasa ekonomisini gerekli gören, devrimci değişimden çok ıslahatçı değişimi savunan, milliyetçi politikalardan yana olan ve aynı zamanda merkeziyetçi ve otoriter eğilimlere açıkça karşı çıkan bir politikaya sahipti. 

13 Şubat 1925 tarihinde oluşan “Şeyh Sait İsyanı” sonucunda alakası olmadığı halde TCF ve üyeleri yargılandı. Mahkemenin kararı sonucunda ilk muhalefet partimiz olan TCF’ nın ömrü sadece 6 ay sürmüş oldu. Parti, takvim yaprakları 6 Ocak 1925 tarihini gösterdiğinde kapatılmıştı.

Şeyh Sait isyanı sonucunda yayınlanan Takrir-i Sükün kanunu sayesinde muhalif basın susturulmuş; siyasal muhalefet ortadan kaldırılmıştı. Bu arada teşebbüse dahi geçirilemeyen İzmir Suikastı bahanesiyle TCF’nin parti kurucuları da tutuklanmaya başlamıştı. Düşünebiliyor musunuz, suikast yapılacağı bilgisi ile insanlar tutuklanıp idam edilmişlerdir. Yahu idam etmekten başka bir yol bilmez misiniz. Diğer medeni ülkeler gibi ortada cinayet olmadığı için hapse atsanız ne olurdu?

Her ne ise… Hapis cezası alanlar arasında ilk Başbakanlarımızdan Hamidiye Kahramanı Hüseyin Rauf Orbay, idam edilenler arasında ise Arif Bey, Ziya Hurşit, İsmail Canbulat (İsmail Canbulat, önce 10 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Bu cezaya itiraz edince idam edilmiştir) Halis Turgut gibi dönemin önemli isimleri vardı.

Ayrıca yargılanan isimler arasında ise Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Cafer Tayyar Eğilmez gibi bir dönemin kahraman Paşalarını da görüyoruz. Bu isimler vazife başındaki  subayların silahları ile mahkeme salonunu basıp hep bir ağızdan “Kel Ali, Kel Ali..” diye bağırmaları üzerine; ceza almaktan kurtulmuşlardı.

Böylelikle tıpkı Şeyh Sait isyanı örneğinde olduğu gibi İzmir suikastı da Terakkiperver Cumhuriyet fırkasıyla ilişkilendirilmiş; Mecliste “İkinci Grup” adı verilen siyasi oluşumdan sonra ilk muhalefet partimiz de kapatılmıştı.

1930 yılına kadar Türkiye, “Tek parti yönetimi” şeklinde idare edilmişti. Fakat 1930 yılına doğru ülkede hoşnutsuzluk seviyesi artmış yurt dışından da demokratik ülkelerin baskısı gelmişti. Yöneticiler dahil herkes bunun farkındaydı. Bu doğrultuda M. Kemal, ilginç bir karar alarak, tek parti yönetim devrinin son bulması ve hoşnutsuzluğu başka bir yöne çekmek için “sadık” bir muhalefet partisinin kurulmasına izin verdi. Hatta bunu teşvik için Kardeşi Makbule Hanım’ı parti kurucuları arasına kattı.

Kurulacak bu partinin başında Fethi Okyar’ı getirdiler. Fakat Okyar’ın birtakım şartları vardı. Bunlardan biri M. Kemal’in tarafsız kalmasıydı. O da kendisine tarafsız olacağını söylemişti. İkili arasında anlaşma olunca M. Kemal, Nuri Conker dahil olmak üzere birçok yakın arkadaşının bu partiye üye olmasını emretti.

Yeni partinin adı; Serbest Cumhuriyet Fırkası (SCF) idi. CHP’den bu partiye 15 mebus geçmişti. SCF’nın kuruluşu, halk tarafından büyük bir destek görmüştü. (12 Ağustos 1930)

Fethi Okyar, Eylül 1930 başlarında İzmir’i ziyaret ettiğinde coşkulu bir kalabalık onu karşılamıştı. O gün kendisini karşılayanlar arasında bir isim vardı. 1950-1960 yılları arasında başbakanlık yapmış, 27 Mayıs 1960 darbesiyle devrilmiş olan Adnan Menderes’ti.

Okyar’ın İzmir mitingi büyük bir kalabalıkla gerçekleşirken Başbakan İsmet İnönü’nün kışkırtmasıyla, çatışmalar çıkmıştı. Polis, kalabalığa ateş açmış birçok kişi yaralanmış ve bir erkek çocuk hayata veda etmişti. Bu olay, partinin kısa tarihinde bir eşik noktası olmuştu.

CHF üyeleri bir telaşa kapılarak M. Kemal’den partinin lideri olduğunu ve başı olarak kalacağını açık şekilde bildirmesini istemiş ve başarılı olmuşlardı. Ekim 1930 seçimlerinde SCF; 502 Belediyeden neredeyse girdiği her yerde kazanmıştı. 30 Belediyeyi kazanmasına rağmen iktidar korkmuş ve telaşa kapılmıştı.

Seçimlerin hemen ardından mecliste yapılan bir tartışmada Fethi Okyar, iktidarın usulsüzlük yaptığını, seçimlere hile karıştırdığını iddia etmişti. Okyar’ın bu açıklamaları öfkeyle karşılandı. SCF fırkası ve liderleri vatana ihanetle suçlandı. M. Kemal, artık tarafsız kalamayacağını bildirip sözünde duramayınca Okyar, SCF’ yi 16 Kasım 1930’da kapatmıştı. 

SCF’nin akıbeti de TCF’nın akıbetine benzeyerek tek parti yönetiminin devamıyla sonuçlanmıştı. Tek fark; bu sefer “oy hırsızlığı” suçlaması vardı. SCF, kapatıldıktan sadece bir ay sonra İzmir yakınlarında çıkan Menemen isyanıyla ilişkilendirilmiş hiç alakası olmadığı halde bir çok muhalif idam edilmişti. 1930 yılından 1946 yılına kadar çok partili hayata geçiş konusunda herhangi bir girişim yapılmayacak, hatta 1931 yılında devletin yönetim şeklinin “Tek parti yönetim şekli” olacağı yasayla kabul edilmişti.

Çok partili hayata geçiş denemeleri Türkiye’de ancak 1946 yılında başarıyla ulaşacaktı. Bu konuda Eric Zürcher’in “Modernleşen Türkiye’nin Tarihi” kitabı ve Kemal Tahir’in “Kurt Kanunu” kitapları oldukça geniş bilgiler içermektedir.

1946 Çok partili seçimler ise “açık oy gizli tasnif” yüzünden şaibeli geçmiştir. Seçimlerde yolsuzluk yapıldığı hatta fazla ileri gidildiği bizzat İsmet İnönü’nün ağzından ifade edilmiştir.

CHP, oy hırsızlığına çok partili dönemde de devam etmiş bu durum 1977 genel seçimlerinde ayyuka çıkmıştı. CHP % 41,4 oy oranı ile 213 milletvekili kazanmış fakat yine de çoğunluğu sağlayamamıştı. Çünkü halkımız kendisine tepeden bakan ve her türlü özgürlüğün karşısında durmuş CHP’yi seçmiyordu.

1977 Seçimlerindeki büyük hırsızlık ancak 1983 yılında ortaya çıkmıştı. Düşünebiliyor musunuz, 1977’de 21 milyon 206 bin seçmen sayısı aradan 6 yıl geçmesine rağmen 19 milyon 767 bin’e düşmüştü. Demek ki en az 1.5 milyon oy mükerrerdi ve başka partiler aleyhine çalınmıştı. Nüfus artış hızını hesaba katmıyoruz…

CHP bir daha % 41.4’lük bu oy oranına asla ulaşamayacaktı. Fakat bu hırsızlık; CHP’li yöneticilere halkın gönlünü kazanarak değil de hile yaparak iktidara geleceği düşüncesini kazandırmıştır. İşte en sonunda 31 Mart 2019 seçiminde il meclisinde büyük çoğunluğu sağladığı halde Ak Parti Büyükşehir Belediye Başkanlığını, kaybetmişti.

Seçim Kurulu elbette böylesine açık hırsızlık karşısında oturup duramazdı. Yapılan itirazları kabul ederek seçimi iptal etti. Bu vesile ile seçimde yapılan oy hırsızlığı ile ilgili olarak gözden kaçan bir durumu arz etmek istiyorum.

Mevcut durumda seçimler; sandık başkanın, asil üyenin tarafsız olacağı üzerine kurulmuştur. Lakin sandık başkanı FETÖ üyesi veya CHP/ HDP elemanı olursa o takdirde 5 kişilik sandık kurulunda bu üç kişi diğer 2 üyeye rağmen o sandığın seçmeni olmayan kişilere oy kullandırabilmektedirler. Bunun çok fazla bir riski de yoktur. Zira eğer suçüstü yakalanırlarsa hemen “gözden kaçırmışım” veya “dalmışım” gibi bir mazeretle şaibeyi geçiştirmektedirler. Bu durum aslında yaygın bir oy çalma metodudur.

Eğer oy hırsızlığından kurtulmak istiyor ve adaletin yerine gelmesini istiyor isek işte elimizde hazır bir suçüstü vakıası vardır. Yukarıda ifade ettiğimiz yöntemlerden başka nasıl hile yapılıyor ise İçişleri Bakanlığı olayın üstüne giderek suçluları tespit etmekle yükümlüdür.

İşte bunun sonucunda gerçek seçim sonuçları açıklanınca bu sefer CHP, darbe yapmadan ve oy hırsızlığına tevessül etmeden halkın gönlünü kazanmaya çalışacaktır. Çünkü artık darbe yolu halkımızın sokaklara çıkıp tankları durdurması ile sona ermiştir.

Şimdi sırada oy hırsızlığı ile seçim kazanan bu oy hırsızları vardır. Eğer bunu da önleyebilir isek işte o takdirde Türkiye’yi aydınlık yarınlar beklemektedir, vesselam…

 

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23