• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Vehbi Kara
Vehbi Kara
TÜM YAZILARI

Hürriyet ve Serbestiyet

19 Nisan 2019
A


Vehbi Kara İletişim: [email protected]

Derler ki; “Hürriyet ve serbestiyette insan her ne fenalığı işlese, başkasına zarar vermemek şartıyla birşey denilmez” Acaba gerçekten böyle midir? Bu suale cevap aramaya çalışalım…

Aslında en kısa cevap şudur. Bu şekilde özgürlüğü tarif edenler; hürriyeti değil, belki sefih ve ahlaksız bir yaşam biçimini anlatıp hayvanlığı savunuyorlar. Bunların serbestiyet diye anladıkları şey; insanlıktan çıkmaktır.

Hâlbuki nazenin hürriyet, edepli olmaktır ve İslam’ın güzellikleri ile süslenip bütün insanlığa örnek ve ahseni takvim olmaktır.

Bugün hürriyet ve serbestiyet manasını özellikle Avrupa ve Batı medeniyeti bir çeşit sefahat ve rezillik olarak ele almıştır. Böylesine ahlaksız ve sefih yaşamı, örnek olarak sunmaktadırlar. Haliyle insanlar böylesine bir dereceye düşmektense istibdat ve baskı rejimlerini kendileri için kötünün iyisi olarak görmektedir.

Evet, bugün Batı medeniyetinin hürriyet olarak sunduğu şeyin aslı insanın egosuna esir olması, heva ve heveslerinin kölesi olmasından başka bir şey değildir. 

Öyle ise gerçek hürriyet ve serbestiyet ne demektir? Bu içini dışa çevirsen domuz, yılan ve akrep gibi hayvanlara benzeyen Avrupalılara bakmayarak cevap aramaya devam edelim. İslami manada hürriyetin tarifi nasıl olmalıdır? Bunu düşünelim.

Bunun da cevabı aslında çok kısadır. Gerçek hürriyet; ne kendine ne de başkasına zararı dokunmadan serbestçe yaşamaktır. Biraz açmak gerekirse; insan başkasına zarar vermediği gibi Allah’ın kendisine emanet olarak verdiği canını ve malını da zararlardan koruması demektir. 

Örneğin uyuşturucu ve alkol kullanarak vücuduna zarar vermek; hürriyet değil; arzu ve heveslerine esir olmak emanet olarak verilen canımızı tahrip etmektir. Sarhoşça, ahlaksızca bir yaşam sürerek aile hukukunu çiğnemek, ayaklar altına almak; kişinin kendine olan saygısını yitirmeye sebep olur. Bunun sonucunda da Şeytanın maskarası olmaktan başka bir sonuç yoktur.

Laf cambazlıkları ve demagoji ile insanları aldatırlar. İyi şeyleri fena; kötü işleri ise güzel göstermeye çalışarak cerbeze yaparlar. Örneğin dinimizde her türlü baskı ve istibdat; yerilmiş, kötülenmiş ve aşağılanmış iken, bunun tersini anlatanlar bir hayli fazladır. Üstelik bu lafebeliği ve cerbeze üstadı tipler, hürriyet ve serbestliği kötü olarak takdim etmekte Allah’a ortak koşmakla bir tutmaktadırlar.

Hâlbuki; hürriyet adalettir, kanundur ve kimseye karşı tahakküm etmeyip serbest davranmasını sağlamaktır. Herkesin hukukunun korunduğu ve hareketlerinde özgür olduğu bir yönetim biçimidir.

Güneş gibi parlak, her ruhun âşık olduğu hürriyet ki; İslam âlimleri onu şöyle tarif etmiştir: Medeniyetin saadet sarayında oturan marifet, fazilet ve İslam terbiyesi ile süslenmiş bir serbestliktir.
Bazıları “hürriyet ateştir, küfürdür demektedir. Peki, bunlara ne demelidir?

Bu zavallılar hürriyeti komünizm mesleği veya İranlıların Mazdek’leri gibi ibahe mezhebi zannediyorlar. Yeri gelmişken bu mezhebi söyleyerek “kavat” kelimesinin de karşılığını vermiş olalım.

Mazdek denilen sapık bir kişi Sasani İmparatorluğu'nda Şah I. Kavat döneminde yaşamış bir Zerdüşt idi. Bazı kaynaklar asıl adının İnderazor olduğunu söyler. Kendisinin Peygamber olduğunu savunan Mazdek, kamu mülkiyeti ve sosyal refah konusunda sapık fikirler ileri sürmüştür.

Onun düşünceleri; zamanında büyük yankılar meydana getirmiş, Şah Kavat döneminde devrimci bir harekete dönüşmüştür. Aynı zamanda din adamlarının reisi yani olan Mazdek, İranlı meşhur adil yönetici Nuşirevan tarafından ortadan kaldırılmıştır. 

Mazdek öğretisinde, öldürmenin ve hayvan eti yenmemesinin gerektiği, ifade edilmiş ve erken komünizm örnekleri arasında gösterilmiştir. Bu sapkın insanlar her türlü özel mülkiyete ve evlilik kurumuna karşı çıkmışlardır. Günümüzde modernite de aynı şekilde evliliğin düşmanı olup sapkınlığın farklı bir şeklini göstermektedirler.

Mazdekçiliği savunanlar, zengin kişilere ait olan mülklere baskınlar düzenlemiş ve yağmalamışlardır. 488 - 531 tarihleri arasında Mazdekizmi seçen Şah I. Kavat; sonradan ve komün mülkiyete saygı gösterdiğini göstermek için ailesini Mazdek’e sunmuş ve “kavatlık” kelimesini insanlığa hediye etmiştir.

Bu utanç yüzünden bütün Zerdüşt Ateş Tapınakları kapatılmış Mazdek'in yaşamına dair ne kadar yazıt bilgi ve belge varsa; Mazdek öldürüldüğü zaman imha edilmiştir. İşte başkalarına zarar vermeden istediği günahı işleyebilen kavatlıkla, nazenin hürriyeti birbiri ile karıştırmak ahmaklıktan başka bir şey değildir. Zira hürriyet; Bolşevizm mesleği ve ibahe mezhebi değildir.

Hâşâ! Belki insana karşı hürriyet, Allah’a karşı ubudiyeti netice vermektedir. Allah’a kul olan bir insan kula kulluk eder mi?

Eskiden birçok zat Sultan Abdülhamid’e hücum edip “Hürriyeti ve kanun-u esasîyi otuz sene evvel kabul ettiği için fenadır” demişlerdi. Hâlbuki Sultan Abdülhamid’in mecbur olduğu otoriter yönetimini; hürriyet zanneden ve anayasa isminden ürken adamların sözünde ne kıymet olur ki?

Şimdi biz de hala bu zihniyette olan insanlara ne dense azdır. Buna karşılık bir İslâm fedaisi olan Bediüzzaman da demiştir: Hürriyet; imanın hassasıdır ve Rahmanın hediyesidir. Bunu da şöyle izah etmiştir:

Çünkü iman bağı ile Allah’a hizmetkâr olan bir insan, başkasına zelil bir şekilde müracaat etmez. Başkasının tahakküm ve istibdadı altına girmeye, o adamın izzeti ve iman duygusu müsaade etmez. 
Aynı zamanda bir diğerinin hürriyet ve hukukuna tecavüz etmeyi dahi o adamın şefkati ve imanı, engel olur. Evet, bir padişahın doğru bir hizmetkârı, bir çobanın tahakkümüne tezellül etmez. Bir bîçare üzerinde baskı kurmaya dahi, o hizmetkâr tenezzül etmez.

Demek iman ne kadar mükemmel olursa, o derece hürriyet parlar. İşte Asr-ı Saadet bunun bir numunesidir.

Başka bir sual: Büyük insanlara hatta bir veliye veya bir şeyhe karşı dahi hür olunur?

Onların meziyetleri için insanlara tahakküm etmeye hakları yoktur. Velayetin, şeyhliğin, büyüklüğün gereği; tevazu ve alçakgönüllülüktür. Kibirlenmek ve baskı kurmak değildir. Demek kendini büyük gören çocuklaşmış kişilerden başkası değildir. Kimse bu gibi insanları büyük tanımamalıdır.

Peki, neden kibir ve büyüklük aslında küçüklük alâmetidir?

Çünkü kendini büyük gören küçüktür. Küçük gören ise büyük insandır. Mesela her bir insan için, toplum içinde görünecek ve onunla insanları görecek bir mertebe-i haysiyet ve şöhreti vardır. İşte o mertebe eğer boyundan daha yüksek ise; o, o seviyede görünmek için büyüklük ile ona uzanıp, uzamaya çalışacaktır. Yani büyük görünmeye çalışacaktır. Şayet kıymeti ve boyu daha bülent ise yani uzun ise tevazu ile kendini küçük göstermeye gayret edecektir, vesselam…

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23