• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Yaşar Değirmenci
Yaşar Değirmenci
TÜM YAZILARI

Âyet ve hadisle düşünmek!

17 Kasım 2018
A


Yaşar Değirmenci İletişim: [email protected]

Hayat, manasıyla-maddesiyle bir bütündür. İnsan; kalbiyle, iradesiyle, şuuruyla, aklıyla bir bütündür. İslam’ın bütünlüğü, hayatın ve insanın bütünlüğünde anlaşılmak gerekir. 

Hastadır bu medeniyet. Bu medeniyetin kökleri çürümüştür. Bu medeniyet kendi kültürünün utancı haline gelmiştir. Bu medeniyet İslam’a muhtaçtır.

  Halkın dinini; TV kültüründen, yapılan tartışmalardan, güncel olaylardan öğrenmeleri zahmetsiz, temel değerlerden uzak bir öğrenmedir. Ölçümüz Allah ve Resulünün ölçüleri olduğu halde o ölçülere uyma yerine kendi kafa yapılarının ölçü olarak alınması, cehaletlerinin artmasına vesile olmuştur. Dini kisvesinden, dindar olarak bilinenlerin yaptıkları hata/günah/sosyal hayattan uzaklık/bencillik vs. dinden soğumaya sebep olmuştur. 

İnsaflı bir şekilde düşünerek, ayet-i kerime ve hadis-i şeriflere dikkat edenlerin, vehimlerden, şek ve şüpheden, su-i zandan ve inkâra düşmekten korunmalarının sağlanması şarttır.  

   İslamiyet bir bütündür. Her şeyi içerisine alan ilahi bir dindir. Allahü Teala yarattığı kullarının ne gibi vazifelerle mükellef bulunduklarını açık olarak beyan buyurmuştur. İslam dini insan için, bütün canlılar için en mükemmel ilahi bir dindir. İnsanın ne şekilde hareket edeceği, vazifelerinin ne olduğu açık açık anlatılmıştır. Bir Müslümana gereken; İslami hükümlere (ve buna uygun) Müslüman Türk adet ve an’anelerine sıkı sıkıya bağlı kalmaktır.

Son asırda İslam düşmanları tarafından Müslümanlar arasına pek büyük nifaklar sokuldu. Bu nifaklar bazı gafil Müslümanları İslam’ın adet ve an’ane bağlarından kopardı. Kendi öz varlığını, bir zamanlar cihana hükmeden dedelerinin yaşayış tarzlarını beğenmez oldu. Yabancılara benzemeyi bir üstünlük ve ilericilik saydı. Bütün dilek ve temennim, topyekûn müminlerin, Müslümanların gafletten sıyrılarak dost ve düşmanlarını tanıyarak İslam’a sıkı sıkıya bağlı kalmalarıdır. Bir düğme olsa ve o’na basınca istenilen gerçekleşiverse… Ben de “kendin için istediğini başkası için de istemek, kendin için istemediğini başkası için de istememek” kaidesinin yürürlüğe konulacağı düğmeye bassam, ne olur? 

Sadece bu kaide uygulansa. Lâteşbih, ortalık cennete döner! Bu kaideyi sadece inananlar tam, olarak uygulasa, yine de kâfi gelir. Fakat olmuyor işte! Niçin olmadığını da anlamak, teşhis etmek pek işimize gelmiyor. Dönüyoruz, koca-koca meselelerin tahliline, münakaşasına. Nasıl kurtulur memleket, nasıl kurtulur inananlar, nasıl kurtulur cihan? 

Önce kendini bir düzeltsene! Kalbin ne olduğunu bildiğin halde kalp kırmaktan vazgeçsene. Mükellefiyetten vâreste hâle gelmenin formüllerini arayacağına şu yanındakinin elinden tutsana. “Hüsnüzan imandandır” ölçüsünü hatırlayıp, etrafına daha bir güzelce bakmayı öğrensene. Kendine hoş gelmeyeni başkasına yapmasana, kendine hoş geleni başkaları için istesene. Bir din kardeşini sevindirsene, bir sıkıntısını gidersene, derdine ortak olsana…

Sadece bu hadisi şerifle amel dahi toplumun kısmen de olsa düzelme vesilesi olur.

Deizm, panteizm, nihilizm, oportünizm, pragmatizm, rasyonalizm, hümanizm, vs. Bütün bu ‘izm’lerin çıkış noktası dinimiz İslâm’ı hayatın dışına çekmek, hayata müdahale ettirmemektir. Böylece hazırlanan boşluğu kafa karıştıran, boş, lüzumsuz işlerle meşgul ettirilen bir toplum oluşturulmuştur. Bilhassa gençlerimiz, temel dini eğitimi almadıkları/aldırılmadıkları için meydana gelen/getirilen boşluk bunlarla doldurulmuştur. Ulvi değerler, idealler, helal/haram hassasiyeti, kulluk bilinci verilmeyince ölen ne için öldüğünü, öldürülen ne için öldürüldüğünü bilemez hale getirilmişlerdir.

Örnek insanlar, rehber insanlar vardır. En mükemmel örnek (nümune-i imtisal) Resûlullah’tır. Sonra, O’nun yolunda olan, dereceli örnekler vardır. 

Nasıl yaşamış Resûlullah Efendimiz ve O’nun yolundaki üstün insanlar?

Hiç kimsenin hayatı, Resûlullah’ın hayatı kadar bilgi ve belge aydınlığı içinde değildir. Mübarek hayatının öyle safhaları hakkında bilgi sahibiyiz ki; hiçbir tanınmış insanın hayatı hakkında o kadar geniş bilgilere sahip olmamız mümkün değildir. Hatta belki yadırganacaktır; insan yakınları hakkında bile o genişlikte bilgilere sahip olamaz.

Önce, Resûlullah’ın hayatını, gücümüz nisbetinde iyi bilmeliyiz. Sonra, O’nun yolunda olan rehberlerin tanıyabildiğimiz kadarını, iyi öğrenmeliyiz. Bu okumalar, öğrenmeler okuduklarımızı, öğrendiklerimizi yaşamalar, yaşatmalar hem tahammülü ayarlar, hem de huzurlu bir hayat yaşamamızı kolaylaştırır. Onları düşün. Bugün yaşıyor olsalardı ne yapacaklarını düşün. Bunaldığın meseleyi, yaşasalardı ‘nasıl çözerlerdi?’yi düşün. İnandığını yaşamak bu demektir. Akış ve bütünlük ancak böyle tahakkuk eder. O yaşanan/yaşatılan sünneti çağa taşıyamaz mıyız? Yaşanmayan, hayata nüfuz etmeyen, sosyal tezahür imkanlarından mahrum bırakılan her inanç zayıflar, solar, küllenir.

Aktüaliteye dalmışız. Gündemimizin son maddelerinde olması gerekenler başa oturmuş. Kalkmıyor da. Yahut kaldıramıyoruz. Okumalar yapsak Peygamber Efendimizin hayatından. Her hal ve şartta dinimizi nasıl yaşamış, nasıl öğretmiş, nasıl tebliğ, telkin ve irşadda bulunmuş aile reisi olarak, tâcir olarak, komutan olarak, devlet reisi olarak, arkadaş yoldaş, komşu olarak, kul ve insan olarak. Peygamberimizin yaşayışı kimlere, nelere cevap teşkil etmiyor ki? O izi sürsek, “Allah’a güvenen, kendisine güvenilen, herkese güven veren” olmamız, toplumda etki gücümüzü arttırmaz mı?

Manevi meseleyi halletsek, diğer meseleler tıpış-tıpış “hal yolu”na girer. Her şey oraya bağlı.Maddi meseleler, hangi sistematik çerçeve içinde olursa olsun, insana bağlı. 

İnsanın ruhuna, ahlakına, vicdanına, seciyesine, seviyesine bağlı.

Dinin öz bilgileri; düşünceyle, hassasiyetlerimizle hemhal olup, içselleştirilerek şuur hali içinde hayatımıza yön vermelidir. Din; ruhu ve zihni ışıklandırmak ve hayatın içinde yaşanmak içindir, ezberlenip taşınmak için değil. Hayata karıştırılmayan, kafa yapılarına göre din anlayışı gittikçe bunalımlara boğulan/boğdurulan bir toplum oluşuyor, oluşturuluyor. (Son yaşanan olaylarda bunu görebilirsiniz.) Sistemi yönetenlerin Müslüman olması bu gerçeği değiştiremiyor. Kurumlarımızdan işyerlerimize, sokaklarımızdan çalışma düzenimize kadar her şey Allah’ı ve O’nun düzenini hiç hesaba katmayan bir yapılanmaya sahip. Bu seküler düzeni öyle kurmuşlar ki, size göre anormal olanı normal görüyorlar. Böyle bir hayat da kültürünüzü değiştirmiş, modern, popüler, melez bir kültür üretmiş. Kültür, hayat tarzıdır. Böyle bir ortamda İslam’ın emir ve yasaklarını anlamak da yaşamak da zordur. Bu ölçü ve dengeyi kaçırmayan, ifrat ve tefride düşmeyen, mutedil ve müstakim usul ve üslup ile sırf ‘Allah Rızası’ için çalışan gönüllü kuruluşlara ihtiyacımız vardır. Yaşanan kötü örneklerin yüzünden insanlar dinden soğumakta. Başta cemaatlerin kendine çekidüzen vermeleri gerekmektedir. Allah’ı karıştırmak istemedikleri bu hayat tarzı sadece nefse, hazza ve eğlenceye hitap edince müminlerde bile bir dünyevileşme oluşmuş. Böyle bir hayata alışan insanların dinin emir ve yasaklarını anlayıp uygulaması iman/amel/ihlas çizgisiyle gerçekleşir. Bütün melekelerini dünya için kullanan, sevinme ve üzülme yeteneğini sadece dünya için harcayan insanlar, gerçekten sevinilecek ve gerçekten üzüntü duyulacak şeylere artık sevinip üzülemezler. Sanal dünya gerçek dünya haline gelmiş/getirilmiş. Böyle olunca da insanın nefsi ilahlaşır. İnsanın nefsi arzuları bu hale gelirse onun ilahı nefsi olmuş olur. Casiye 23 ve Furkan 44’de bakılabilir. Âyetler bu durumu özetler. “Şahsî arzu ve ihtiraslarını, kendisine ilâh haline getireni; hür iradeye, özgürce seçme hakkına sahipken, sana ve Kur’ân’a itibar etmeyeceğini bildiği için, Allah’ın hak yoldan uzaklaşmasına, dalâleti tercihine özgürlük tanıdığı, kulaklarını duyarsız, kalbini, kafasını anlayışsız hale getirdiği, gözlerine perde çektiği, basiretini bağladığı kimseyi görmüyor musun? Allah’ın dışında kim onu doğru yola iletebilir? Hâlâ düşünüp ders almayacak mısınız?” “Sanır mısın ki onların çoğu (ilahi mesajı) işitir veya (hakikati) akleder? Hayır, onlar sürü (içgüdüsüyle davranan) hayvan gibidirler, hatta yoldan sapma konusunda daha da beterdirler!”

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23