• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Yaşar Değirmenci
Yaşar Değirmenci
TÜM YAZILARI

Hacılarımızın Dikkatine...

03 Ağustos 2019
A


Yaşar Değirmenci İletişim: [email protected]

Hac İslam’ın beş temel direğinden biridir ve Müslüman bir mükellefe haccın farz olması oraya gidebilmenin yolunu ve imkânını bulmasına bağlıdır. Yani zengin olması şart değildir. Önemli olan zengin olmak değil, gidebilme imkânı bulmaktır.

Rabbinden bağımsız bir hayatın olamayacağı düşünce ve niyeti içinde hac yolculuğuna başlanmalı. Bunun icabı olarak da, kulluğu en yüce makam, Peygamberimizi en güzel dost, nefsini en büyük düşman, imanı en büyük kuvvet, bu mukaddes yolculuğu en önemli iş, teslimiyeti en yüksek makam, ‘Mü’min’i en yüce unvan olarak görülmeli. Böyle olmaz ise, haccın şuuruna erişilemez.

   Bugünlerde din kardeşlerimizde tarif edilemez bir sevinç ve heyecan var, bazıları da yıllardır hac kurası çıkmadığı için buruk ve kırgın. Bir şeyin gerçekleşmesi için insan bütün maddi sebeplere sarılmalı, yapması gereken ne varsa yapmalı. Ama birisi yedi yıldır beklerken, diğerine yazılır yazılmaz hac çıkıyorsa, burada insan iradesini aşan ilahi lütuf deyin, nasip ya da kader deyin, ne derseniz deyin başka sebepler de devreye girer. Ama bunlar da yazı tura ile belirlenmez. Kişinin niyetinin, duygularının, Kâbe’yi ziyaret etmedeki hasretinin, ihlasının ve bilemediğimiz bunlara benzer daha pek çok manevi sebeplerin bu nasipte etkisi vardır. Yani hiçbir şey sebepsiz yaratılmaz.

Dünyada kastedilecek en önemli şey Kâbe’yi ziyaret etmek olduğu içindir ki, hac orayı kastetmenin özel adı olmuştur. Hac, kastetme, yönelme demektir. İnsanımızın ekserisi işin şekil şartlarına olması gerekenden fazla sarılıp, haccın asıl manevi boyutunu ihmal ediyor. İfrat ve tefride düşmeden itidalli (mutedil) olmak mecburiyetindeyiz. Hac farizasının ruhunu, manevi yönünü, aynı zamanda bir ahlak eğitimi olduğunu unutmamamız gerekiyor. Hac yolculuğu ahlaklı olabilmek için insanın nefsiyle ve şeytanı ile kıyasıya mücadele etmesi gereken zamanlardır. Hac, mümine vefa borcunu hatırlatır. Teşekkürü ve şükrü öğretir. Hacdaki her tavaf, her say bu şuur içinde yapılmalıdır.

Yolculuklar ve özellikle de güzel ahlak başkasına eziyet vermemek değil, arkadaşlarından ve komşularından gelecek eziyetlere tahammül edebilmektir. Haccın aynı zamanda ‘sabır’ olduğunu da hatırımızdan çıkarmamamız icap eder. Bu sebeple Allah Teala, “Hacda çirkin sözler söyleme, sövüp sayma ve tartışma olmaz” buyurmuştur. Aslında bunlar hac dışında da olmaması gereken şeylerdir, ama özellikle hac için zikredilmesi anlamlıdır.

Hacda keyif ve konfor aramak hoş değildir. Müslümanın her hal ve şartta ‘sade hayat imandandır’ hadisiyle amel etmesi de önemlidir. Hacılarımız, keyif yapmaya zaman bulamamalı. Mekke, Kâbe, Mescidi Haram ‘tevazu eğitimi’nin uygulama yerleridir. Âciz bir kul olduğunu gösterme yeridir. Bu açıdan beş yıldızlı otellerde, Zemzem Tower’da hac yaparak haccını ruhu çıkarılmış bir hac haline getirmemeli. Hep kalacağı yerin Kâbe’ye mesafesi öncelikle sorulan soru olmaktan çıkarılmalıdır. Haccın ibadet olduğunu herkes bilir. Ancak aslında Haccın temizleyip arındırma tarafı da vardır. Bu sebeple hacı adayının haccın her farklı mekânında orayla ilgili manaları düşünüp anlamaya çalışması, böylece onu dünyaya bağlayan duygulardan arınması beklenir. Hac için görevli Diyanet elemanlarının da tipik bir ‘Devlet memuru’ gibi değil, ‘Allah’ın memuru’ olduğunu unutmayıp idealist tarafıyla yaşanıp yaşatılması da makbul ve mebrur hacca giden yolcuların rehberliğini yapma/yaptırma saadetine nail olmuş olurlar. Bu görevliler, aynı zamanda kendisine teslim edilen hacı adaylarını ‘emanet’ gibi görmeleri de şuurlu bir hac yaptırmalarına da vesile olurlar. “İnananlar muhakkak kardeştir” emri ilahisinin yoludur bu yolculuk. Topluca ‘Allah’ın ipi’ne sarılmanın yolculuğu. Asıl hac, dünyaya ait zaman ve mekândan çıkıp, öbür âlemin zamanını ve mekânını yaşama provasıdır. Haccın zamanın öbür âleme geçiş anı olduğu içindir ki, hacdaki bütün yorgunluklara rağmen kişi her seferinde yine oraya gidebilmenin hasretini yaşar. 

‘Hacca niçin gidiyorum?’ sorusunu her hacı adayımız sormalı, cevabını da ona göre vermelidir. Öncelikle her işin başının, sağlam bir niyet olduğu, amellerimizin buna göre değerlendirileceği kaliteli bir hac yapmayı da sağlayan sebeplerden olur.

Allah bunu benden istiyor, onun emrini yerine getirmek, Kâbe’yi ziyaret etmek, böylece Allah ile olan ahdimi yenilemek, günahlarımdan arınmak ve artık o günahları işlememek üzere karar vermek için gidiyorum. ‘Allah’ın elçisini de ziyaret edip, selam vermek, onu görmüş gibi hissetmek, sünnetine artık bağlı kalacağıma söz vermek, bütün dünya Müslümanları ile farklı ırklardan kardeşlerimle kucaklaşmak için gidiyorum.’ Eğer içimizde bu ve buna benzer duygular galipse haccın niyeti sağlam demektir. 

Aynı işi yapan bir mümin sadece hac farzını üzerinden düşürmekle kalırken, bir başkası sırf bu sağlam niyeti sebebiyle bunun yanında dünyalar kadar sevap kazanabilir. Kul hakkı hariç, bütün günahlarını sildirmeyi başarır. Adeta kilometreyi sıfırlar, hayatında tertemiz yeni bir sayfa açar. Allah Rasulü son noktayı koymuştur:

“Mebrur olmuş bir haccın karşılığı cennettir”, her haccın değil. Bir haccın mebrur olması, yani “iyilerin haccına dâhil olması, kalite kazanması, hakkının verilmiş olması”, Allah’ın şiarlarından oluşan hac vazifelerinin sembolize ettiği hakikatlerin tahakkukuyla mümkündür. O da haccı hayata taşımakla olur.

Ümmeti Muhammed’in bütün fertlerini, (dünyanın bütün aldatıcılığına rağmen) bir araya getiren, bölgesellik, etnik problemler, makam/mevkii/kariyer hastalıklarının hepsini aşan, Mü’minleri Allah ve Rasulü muhabbetiyle tevhid sancağında Mekkeyi Mükerreme ve Medineyi Münevvere’de davete icabetle buluşturan hac apayrı bir ibadettir.

İslâm’dan başka hiçbir din, Kur’an-ı Kerim’den başka hiçbir Kitap, bütün Müslümanların lideri olan son Peygamber Rasulüllah Efendimiz Muhammed aleyhisselamdan başka hiçbir Peygamber hacda bu heyecanı, bu dini yaşamaya çalışma hassasiyetini, ahirete/ölüme hazırlanma düşüncesini, pırıl pırıl tertemiz bir halle memleketine, milletine dönmeyi tahakkuk ettirtemez. Hac bizi Rabbimizle secdede, duada, zikirde, fikirde buluşturur. 

Hacca gitmek başlamaktır, bitirmek değil; “Allah’a söz vermek”tir, “Allah’tan söz almak” değil; sorumluluktur, avantaj değil; tatbikattır, teşrifat ve tenzilat değil.

Gelişen teknolojiye esir olmamalı. İnternet, sosyal medya, görüntü çekme/görüntüye esir olma hastalıkları, bizi Allah’tan Rasulünden koparmamalı. Rabbimizle secdede, duada, zikirde, fikirde buluşmamıza mani de olmamalı.

Peygamber Efendimiz hayırlı hacıyı tarif ederken buyurur ki:

- “Allah, kimin hayırlı hacı olmasını dilerse ona kendi kusurunu görme duygusu nasip eyler!” Peygamberimiz manidar bir benzetmeyle şöyle haber vermektedir:

- “Kim birinin gönlünü incitmeden, hakkını almadan, ayıp ve yanlışına bakmadan, şartlarını yerine getirerek haccını tamamlayıp evine dönerse, anasından yeni doğan bir çocuk gibi günahsız dönmüş olur!” Evet, şartları yerine getirilerek yapılan haccın sevabı, anasından yeni doğmuş çocuk masumiyetinde evine dönmektir!”

Hac, sabır, tevazu demektir. Hacıların huzuru için gerektiğinde öz haklarından bile feragat ve fedakarlıkta bulunmaya razı olmak demektir.

Hacılarımız, sabırla, anlayışla kutsal görevlerini yapıp, yeni doğmuş bir çocuk masumiyetinde şükürle, hamd ile de evlerine dönerler inşaallah.

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23