• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Yavuz Bahadıroğlu
Yavuz Bahadıroğlu
TÜM YAZILARI

Batılı tarihçilerden “Osmanlı Demokrasisi” dersleri

28 Mayıs 2016
A


Yavuz Bahadıroğlu İletişim: [email protected]

Eski Romanya Başbakanlarından meşhur tarihçi Yorga (Iorga), onbeşinci asırdan ondokuzuncu asra kadar Osmanlı Devleti’ni gezen seyyahların hatıralarını değerlendirdikten sonra, dürüst bir tarihçi vicdanıyla şu hükmü veriyor:

“Bugün Doğu’nun son derece geniş sahalarıyla Hıristiyan Batı’nın bir çok zengin eyaletlerine hâkim olan Osmanlı cemiyetine demokrasi zihniyetinin hâkimiyeti ilk günlerinden itibaren hiç bir fasılaya uğramadan devam etmiştir.” (Les voyageurs français dans l’Orient européen, Paris 1928, s. 44)…

Chalcondyle:

“Osmanlı ülkesinin hiç bir tarafında halktan üstün sayılabilecek beylerle asilzâdelerden oluşmuş hiç bir yüksek tabaka yahut soylular sınıfı yoktur.” (Histoire générale des Turc, Paris, 1662)…

James Baker:

“Osmanlı memleketini gezerken, bütün insanların eşit olduğunu ilân eden İslâm kanununun dürüstçe uygulanışı karşısında derin düşüncelere daldım.” (Turkey in Europe, Londra, 1877)

Lois Gardet:

“Bütün mü’minler kanun nazarında eşittir, çünkü kardeştirler.” 

Bunun kolayca sağlanmasının sebebini inanç sisteminde aramak lâzım: İnancın gereği olarak Osmanlılarda “imtiyaz=ayrıcalık” yoktur. Tabiatiyle “asiller sınıfı”ndan ya da Hıristiyanlıktaki gibi “ruhban sınıfı”ndan söz edilemez.

Bu yüzden Selçuklu ve Osmanlı terkibinde, Avrupa tarihinde gördüğümüz insanlık dışı uygulamalara rastlamak imkânsızdır. “Kanun önünde eşitlik ilkesi” hayata öylesine derinden hakimdir ki, sıradan insanlar kimi padişahları mahkemeye verip yargılatmış, hatta mahkûm ettirmişlerdir (Fatih’le Mimar İpsilantı dâvası gibi)… 

Bunu yapabilmek bugünün demokratik anlayışı içinde bile zordur.

Bu anlayışın temelinde, kuşkusuz, İslam’ın “kul hakkı” titizliği yatar. Allah’ın kul hakkını bağışlamayacağı inancı, yöneticileri hamiyetli, yönetilenleri emniyetli yapmıştır. 

Böyle bir ortamda diktatörlüğün herhangi bir versiyonunun yeşermesi neredeyse imkânsızdır. Zaman zaman diktatoryal yansımaları olan bazı uygulamalar ise, bugünün anlayışıyla değil, dönemin zaruretleriyle birlikte düşünülmelidir.

Osmanlı toplumu kendine öz güveni yüksek, moralli ve umutlu bir toplumdur. Yenilse bile umutlarını yitirmemekte, mağlubiyetin kendisinde bir aşağılık duygusu oluşturmasına izin vermemektedir.

“Harp talih işidir, kaderdir, başarı ve başarısızlık ebedi değildir” anlayışı içinde başarıdan şımarmayan, başarısızlığa ise teslim olmayan sağlam bir karaktere sahiptir.

İstanbul incelemeleriyle tanınan İngiliz yazar Georges Young, bu karakteristiği şöyle bir cümle ile özetliyor:

“En fakir Türk köylüsü bile kendini Ermeni bankeriyle Rum tüccarından üstün görür.” (Constantinople, Paris, 1934)…

Yüzyıllar boyu Osmanlı ülkesine gelip tetkiklerde bulunan Avrupalı gezginler, Avrupa ile mukayese kabul etmez insan hakları uygulamaları karşısında şaşkınlıklarını dile getirmekten kendilerini alamamışlar, kendi toplumları için de böylesine “hakça”, “insanca” ve “özgürce” bir yönetim temenni etmişlerdir.

Batılı düşünürlerin, seyyahların, diplomatların ve âlimlerin görüşlerini pazartesi toparlayalım inşallah.

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23