• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Yavuz Bahadıroğlu
Yavuz Bahadıroğlu
TÜM YAZILARI

Dikkat! Tekrar deneyebilirler

05 Ağustos 2016
A


Yavuz Bahadıroğlu İletişim: [email protected]

Okullar tatile girmeden önce liseler ve üniversiteler üzerinden kalkışma provaları yapıldığını hatırlamanın şimdi tam sırasıdır. Hatırlanmalı ve şimdiden tedbir alınmalıdır, zira kısa bir süre sonra okullar açılacaktır.

Bazı okullar ve yurtlar kapatıldığı, çok sayıda öğretmen/memur atıldığı için ortam istismara çok açıktır ve lise öğrencileri istismara çok müsaittir. 1980 öncesinde yaşananları unutmamak lâzım.

Şimdi ben size tarihin içinden bir “öğrenci kalkışması”nı ve ardından gerçekleştirilen darbeyi anlatacağım.

1876 yılıydı… Osmanlı tahtında henüz Sultan Abdülâziz oturuyordu. Mithad Paşa sadrazamlıktan, Hüseyin Avni Paşa seraskerlikten uzaklaştırıldıkları için Padişah’a kızgındılar.

İkisi kafa kafaya verip bir darbe plânı yaptılar. Padişah’ı tahttan indireceklerdi. Darbe öncesi karışıklık çıkarmanın en kolay yöntemi Medrese talebelerini (üniversite öğrencileri) sokağa dökmekti. Aylarca tahşidat yaptılar ve neticede öğrencileri sokağa dökmeyi başardılar. Öğrenciler, aralarına karışan çapulcular ve meraklılarla birlikte bağıra çağıra saraya yürüdüler.

Gürültü ve patırtıyı duyan Padişah telâşlandı. Ne istediklerini sordurdu. Öğrenci lideri, Mithad Paşa’nın daha önce yazıp eline tutuşturduğu notları Padişah’a gönderdi. Buna göre, Mahmud Nedim Paşa sadrazamlıktan uzaklaştırılıp yerine Mütercim Rüştü Paşa getirilecek, Hüseyin Avni Paşa tekrar seraskerliğe döndürülecek, Hüseyin Hayrullah Efendi şeyhülislam yapılacaktı (12 Mayıs 1876).  

Böylece Padişah, farkında olmadan kendisini yok edecek kadroyu kuruyor, kendi kötü akıbetini elleriyle hazırlıyordu. Çünkü bu insanlar verilenle yetinecek insanlar değildi: Tümüyle devleti kontrol etmek istiyorlardı.  

Hatta Mithad Paşa’nın gözü padişahlığa dikilmişti: “Âli Osman olacağına Âli Mithad olsun” diyordu.

Ve fitne çarkı dönüyor, kumpas kazanı kaynıyordu…

Darbecilerin işi kolaylaşmış, Padişah’ı devirecek olanlar saraya yerleşmişti. Hatta Padişah’ın bazı yaverleri bile “hain”di (neye benziyor?).

Bu durumda darbecilerin işi bir hayli kolaylaşmıştı. Padişah’ı daha yakından gözetlemek, sarayda olup bitenleri anında öğrenmek, kumpası ona göre kurmak imkânına kavuşmuşlardı.

Darbecilerin başına Serasker Hüseyin Avni Paşa geçti. Önce, Şeyhülislam Hüseyin Hayrullah Efendi’den “hâl fetvası”nı (Padişah’ı indirme kararı) aldılar. Fetvada anlamsız ve mesnetsiz suçlamalar yöneltiliyor, bunlara dayanılarak, şeriata göre Sultan Abdülâziz’in tahttan indirilmesi gerektiği hükmü veriliyordu.

Nihayet 30 Mayıs 1876 Salı sabahı… Etraf henüz bütünüyle aydınlanmamıştı. 

Padişah’ı yakalamaya memur edilen Süleyman Paşa komutasındaki darbeci birlik Dolmabahçe Sarayı’nın bahçesine girdi. 

Serasker (Milli Savunma Bakanı ve Genelkurmay Başkanı) Hüseyin Avni Paşa, daha önce saray muhafızlarına emir verdiği için, mukavemet eden olmadı. 

Padişah sabah namazını kıldıktan sonra uyumuştu. Biraz rahatsızdı. Top sesleriyle yataktan fırladı. Donanmaya mensup birkaç savaş gemisi, Serasker Hüseyin Avni Paşa’dan aldıkları emir doğrultusunda toplarını ateşlemişlerdi. 

Bir süre şaşkın şaşkın bakınan Padişah, durumu anlar gibi oldu:

“Bunlar cülûs toplarına benziyor” diye mırıldandı.

Bu sırada saraya gelen Hüseyin Avni Paşa, Veliahd Şehzade Murad Efendi’nin (V. Murad) dairesinden alınmasını emretti. 

Şehzade Murad esasen olaydan haberdardı. Ama kendisine harekâtın 31 Mayıs günü yapılacağı bildirilmişti. Darbenin bir gün öne alındığını bilmiyordu (ne hikmetse hep acele edilir). 

Subay ve askerleri karşısında görünce, ürktü. Padişah’ın durumu öğrendiğini ve tutuklanacağını zannetti. Bir süre direndi. Bağırıp çağırdı. Nihayet durum kendisine anlatılıp ikna edildi. Dışarı çıktı. Selâma durmuş subay ve askerlerin arasından geçirilip Serasker Hüseyin Avni Paşa’nın arabasına bindirildi. 

O sırada saltanattan uzaklaştırıldığını ve Topkapı Sarayı’nda oturmaya mecbur edildiğini bildirmek üzere, birkaç kişi, Sultan Abdülaziz’in odasına giriyordu. Kekeleyerek vaziyeti özetlediler. Sessizce dinledikten sonra, ellerini iki yana açarak, “Ne yapalım” dedi, “kader böyle imiş.”

Hakaretler eşliğinde önce Topkapı Sarayı’na gönderildi. Bir süre sonra da Feriye Sarayı’na nakledildi. Orada bilekleri kesilerek katledildi (4 Haziran 1876).

Bu cinayet halk şairlerine dert oldu, ağıtlar yaktılar:

“Seni tahttan indirdiler,

“Üç çifteye bindirdiler,

“Topkapı’ya gönderdiler…

“Uyan, Sultan Aziz uyan,

“Kan ağlıyor bütün cihan!”

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23