• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Yavuz Bahadıroğlu
Yavuz Bahadıroğlu
TÜM YAZILARI

Duvarlar ve umutlar

10 Temmuz 2018
A


Yavuz Bahadıroğlu İletişim: [email protected]

Berlin’e ilk kez 1980 yılında gitmiştim. Komünizm en şaşaalı, ama aynı zamanda da en ürkütücü dönemini yaşıyordu. Doğu Almanya, komünist dünyanın vitrini gibiydi. Bu yüzden görmek istemiştim.

Meşhur “Utanç Duvarı” yolumu kestiğinde çok şaşırdım. Oysa o duvarın hikâyesini çeşitli kaynaklardan okumuş, fotoğraflarını defalarca görmüştüm. Fakat okumak ya da fotoğraflarına bakmakla, yakından görmek arasında büyük bir fark vardı: Aradaki farkı o zaman çözdüğümü hatırlıyorum: Politika bazen hayatla nasıl da zıtlaşıyor!

Sonuçta “Doğu Berlin” ile “Batı Berlin” aynı tarihin, aynı coğrafyanın, aynı kaderin ve aynı milletin parçalarıydı. Ne var ki, politik tercihler duvarlaşıp hayatı ortadan ikiye bölmüştü…

Aynı dini paylaşıp aynı dili konuşan bir halkın arasına “kara bir duvar” girmişti. Duvarın üzeri telörgülerle çevrilmiş, üstelik telörgülere elektrik verilmişti. Ayrıca duvarın doğu tarafına mayın döşenmişti. Yetmemiş olacak ki, komünist yönetimin silâhlı ve köpekli nöbetçileri yirmi dört saat nöbet tutuyordu…

Buna rağmen kaçışların durmaması, insanoğlunun hürriyet aşkına bir örnektir…

Sonuçta, Sovyetler Birliği’nin telkiniyle, Doğu Almanya Komünist Partisi iktidarının inşa ettiği “Utanç Duvarı”, insanların hürriyet özlemi ile daha iyi şartlarda yaşama arayışı karşısında pes edip çöktü (Kasım 1989).

Son gidişlerimde meşhur “Utanç Duvarı”ndan geriye sadece hatıralar kaldığını gördüm. Duvardan eser kalmamış, Almanya “Çift Berlin Dönemi”nden, tekrar “Tek Berlin Dönemi”ne geçmiş, halkın özgürlük talebi, “Utanç Duvarı” adı verilen kara duvarı yerle bir etmişti.

Oysa hem duvar, hem de Doğu Berlin çok iyi korunuyordu. O kadar ki, duvarın önünde bir fotoğraf çekmemize bile izin vermemişlerdi. Adler Oteli’nin avlusuna park etmiş bir otomobilden fırlayan üç sivil polis hışımla üzerimize yürümüş, masum bir kare fotoğraf çekmemizi engellemişlerdi.

Ne var ki, bu koruma timleri bireysel kaçışları engelleyemedi. Önce ölümü göze alanlar Doğu Berlin’den kaçtı. Kaçakların kimisi Batı Berlin’de hürriyetle kucaklaşırken, kimisi duvarın üzerinde öldü.

Doğu Berlin yönetimi toplumu sıktıkça sıktı. Ekonomiyi rahatlatıcı tedbirler alması gereken yöneticiler, ideolojik nutuklarla, parlak gösterilerle, görkemli kutlamalarla ve komünist önderlere bol heykel dikip serenat düzmelerle, Batı Almanya karşısında düştükleri sefaleti gözlerden saklamaya çalıştılar. Ama bir yerde tıkanma saklanamaz oldu. Halk perişandı. Hem ideolojik kıskaçta bunalıyordu, hem de ekonomik sıkıntılar altında eziliyordu.

Sonuçta patladı. Ve halkın patlayışı “Utanç Duvarıyla birlikte Doğu Almanya’yı yıllar yılı demir yumrukla yöneten komünist önderleri de yok etti. Bunu halkın gazabı ve umudu sağladı.

Baskı ve şiddet insanları yıldıramıyor. Daha çok ekmeğe ve hürriyete duyulan hasreti yenemiyor…

Görünüşte “devleti koruma”ya yönelik tedbirlerin (Utanç Duvarı inşa etmek gibi), esasta küçük bir azınlığın iktidar ve ikbalini korumaya yönelik olduğu ortaya çıkıyor…

Bu deneyime rağmen, bazı yönetimler “öcü-bücü” masallarıyla halkı özgürlüklerinden mahrum etmeye çalışırlar. “Devletin çıkarları”nı korudukları gerekçesiyle milletin siyasetine, kıyafetine, hattâ kurbanına karışırlar (28 Şubat sürecini birlikte yaşadık).

Hâlbuki hiçbir sistem, halkının özgürlüklerine ambargo koyarak payidar olamamıştır! 

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23