• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Yavuz Bahadıroğlu
Yavuz Bahadıroğlu
TÜM YAZILARI

Edeb yahu!

13 Haziran 2016
A


Yavuz Bahadıroğlu İletişim: [email protected]

Biliyor musunuz, Osmanlı asırlarında ramazanlar, sadece Müslümanlar tarafından değil, azınlıklar tarafından da yaşanırdı.

Ramazanlarda son derece saygılı davranırlar, kesinlikle sokakta yiyip içmezlerdi. Hatta sırf Müslüman komşularına duydukları saygıdan ötürü, ramazanların bazı günlerini oruçlu geçiren Rum, Ermeni ve Musiveler bile vardı.

Şimdi bazı “Müslüman”lar aleni oruç yiyor. Bu bir tarafa, “sosyal medya” dedikleri sorumsuzluk alanında oruçlu Müslümanlarla dalga geçiliyor. 

İşte böyle zamanlarda, Hz. Ömer’in, “Edeb, ilimden önce gelir” sözünü hatırlıyorum ve ondan ilham ile Yunus Emre’nin yaptığı o şahane “edeb” vurgusunu paylaşmak istiyorum:

“Gezdim Halep’le Şam’ı, eyledim ilmi taleb,

“Meğer ilim bir hiç imiş, illa edeb illa edeb.”

Edebsizliği ele alan insandan zaten “insan” olmaz. Zira İnsanla hayvan arasındaki en büyük fark edebdir” (Mevlâna).

Bu vurguyu İnsanlık âdâbını, ilimden evvel, öğrenmek lâzımdır” diyerek İmam Malik de yapmış: 

Mehmed Âkif, “Edepsizliğin başladığı yerde edebiyat biter” derken, Dar’ül Hikme’den arkadaşı Bediüzzaman, “Edipler edepli olmalı, hem de edeb-i İslâmiye ile müeddeb olmalı” diyor…

Çünkü temiz ve dürüst hayatın önsözü, had bilmenin yıldızı “edeb” ve “hayâ”dır. Bunlarsız değil “Müslüman”, “insan” bile olunamaz! 

Osmanlılar, bu kavramları “hayatın sırrı” saymışlar, tekkelerine, zaviyelerine, dergâhlarına, mescidlerine, camilerine, hatta evlerine “Edeb Yahu” yazılı levhalar asmışlardı.

Bazı eski konaklarda hâlâ durur. Ancak levhasını bulsak da kendisini mumla arıyoruz! Zira ortalığı “edebsizlik” ve “hayâsızlık” götürüyor!

Ramazanlarda ve özellikle kandil gecelerinde gayrimüslim komşular pişirdiklerinden Müslüman komşularına da verir, Müslümanlar gayrimüslim komşularının mutfağında pişen lezzetli yemekleri hiç tereddüt etmeden afiyetle yerlerdi.

Çünkü gayrimüslim komşuların “edeb” ve “hayâ” anlayışı, Müslümanın haram saydığı yiyecekleri ikram etmeye engeldi. Bu konuda sessiz yüreklerde mühürlenen bir anlaşma var gibiydi

Buna karşılık Müslümanlar da gayrimüslim komşularının kutsal günlerini tebrik etmeyi görev sayarlardı. Asla kimse kimsenin dinine kem söz söylemez, kimse kimsenin kıyafetine yan göz bakmazdı. Bu yaklaşım bir anlamda “Fatih Fermanı”nın gereğiydi: İstanbul fethini müteakip günlerde yayınladığı fermana göre, “kimse kimseye yan göz bakmayacak, kem söz söylemeyecek”ti.

Çok şey bozuldu maalesef. Önce bir birimize “yan göz” bakıp “kem söz” söylemeye başladık… Siyaset tartışmasına, kıyafet kavgasına girdik. 

Evvelce “Müslüman” olmak herkese yeterken, şimdi nedense yetmiyor! Herhalde yetmiyor ki, “Türk”, “Kürt”, “Laz”, “Çerkez”, “Arnavut”, v.s. diye bölünüyoruz!

Bu bile yetmiyor, kimimiz “mürteci”, kimimiz “hilafetçi”, “cumhuriyetçi”, “tarikatçı”, “cemaatçi”, “siyasetçi”, “Atatürkçü” ya da “ulusalcı” oluyoruz! Farklılıkları hazmetmiş bir toplumsal yapıdan geldiğimizi unutup, farklılıklarımızı “aşağılama” sebebi yapıyoruz.

Ramazan-ı mübarek, bu tür yanlışlarımızdan da kurtulmak için büyük bir fırsattır. Düşünün ki, bu ülke nüfusun yüzde 83’ü oruç tutuyor. Bu kadar büyük bir ekseriyeti başka hiçbir konuda birleştiremezsiniz.  

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23