• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Yavuz Bahadıroğlu
Yavuz Bahadıroğlu
TÜM YAZILARI

Eski ramazan mı, yeni ramazan mı?

23 Haziran 2015
A


Yavuz Bahadıroğlu İletişim: [email protected]

Bakmayın bazılarının “Ah nerede o eski ramazanlar” serenadına, bilin ki en güzel ramazan, içinden geçilen ramazandır. Yaşayabilen o anı yaşayıp tadını çıkarırken, hiçbir ramazanı, ruhuna ve özüne uygun biçimde yaşamayanlar, çocukluk günlerinden hafızalarında kalmış kırık-dökük hatıralarla yetinmek zorunda kalıyor, zorunlu olarak eski ramazanları sayıklamakta teselli alıyorlar.

Ramazanı tüm mânâsı ve muhtevasıyla içselleyenler ise, “ah nerede eski ramazanlar!” tekerlemesine takılmadan, içinde bulundukları ramazanın tadını çıkarıyor.

Sanki eskiden daha mı derin yaşanırdı, ramazanlar?..

Daha büyük bir neşeyle mi karşılanırdı?

Sanmıyorum.

Eski ramazanlar nostaljik durumdan dolayı rağbette: Kısacası herkes kendi çocukluğunu özlüyor.

Gerçek şu ki, bu topraklarda dün de bugün de sevinçle yaşanıyor ramazanlar...

Tabii şartlar çok farklı: Eskiden marketler olmadığı için, ramazana on, onbeş gün kala ramazan alışverişi yapılır, kiler ramazanlıklarla doldurulurmuş.

Osmanlı insanının “Yürek Müslümanı” olduğu dönemlerde, Osmanlı Devleti de yürekleşmiş, “Yürek Devleti” olmuştu. “Yürek Devleti” olduğu ölçüde büyümüş, gelişmiş, zenginleşmiş, güçlenmiş, geniş bir hayır müessesesine dönüşüp, her inançtan insanı sevgiyle kucaklamıştı...

Hatırlayın: İspanya’dan kovulan Musevîler Osmanlı Devleti’nde soluklandı... Bolşevik İhtilâli’nden kaçan Beyaz Ruslar, ancak İstanbul’da hayata yeniden başlama şansına kavuştu... Rumlar, Ermeniler özgürce yaşadılar aramızda, yüzyıllar boyu. Sonra politik ve ekonomik nedenlerden dolayı yürekler öldürüldü. Sevgiler yok edildi. Yerine düşmanlık tohumları ekildi.

Şimdi zaman zaman yüreğimiz, yakın tarihte ürettiğimiz ve öncelikle başka renklere yönelttiğimiz düşmanlıklara takılıyor... Zaman zaman sevgisizlikten boğuluyoruz!..

Hep böyle olur: Sizden olmadıklarını varsaydıklarınızdan başlattığınız nefret seferiniz, git gide sizden olanların limanına da ulaşır... 

Nihayet sıra size gelir: Size de bulaşır ve yüreğiniz çöle dönüşür!

Ramazan-ı mübarek, ramazanlaşıp “Yürek Müslümanı”na dönüşmek için büyük bir fırsattır...

Onbir ay boyunca konuştuğumuz dünyevi konulara ara verip ramazana yoğunlaşmak, ramazanı duyumsayıp içsellemek herhalde daha akılcı bir yaklaşım olacaktır.

Zira siyaset bildiğine giderken, biz hızla kendi kabrimize doğru gidiyoruz! 

Ramazan kabir ötesinde bize eşlik edebilecek donanımlar getirir. 

Ramazan-ı mübarek büyük bir fırsat:Zikir plânından fikir plânına geçiremediğimiz Müslümanlık anlayışımızı gözden geçirmefırsatı...

Bir türlü “hikmet”e eremeyişimizin sebebi bu... 

Oysa Peygamber Efendimiz, “Hikmet müminin yitiğidir, onu nerede bulursa alır” buyurmuş, “hikmet”in önemine dikkat çekmiştir.

Büyük mütefekkirimiz Mehmed Âkif de bu hadis-i şeriften aldığı ilhamla, “Allah’a dayan, sa’ye sarıl, hikmete ram ol/ Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol!” diye haykırmıştır.

Zira “farkındalık” bununla kaimdir: “Hikmet” olmadan tefekküre, tefekkürsüz tevekküle ulaşılmaz!

Osmanlı insanı “hikmet”i es geçmeyen bir “tevekkül” (Allah’a dayanmak, Allah’a güvenmek, her işte O’nu vekil etmek) içindeydi. Elinden geleni yapar, sonrasında “Allah kerim” der, Allah’a havale ederdi...

O kadar ki, “Tevekkeltü alellah” cümlesini levhalara yazmış, duvarına asmış, bir anlamda sırtını Allah’a dayamıştı... Onca başarıya bu tek kelimenin ışığında ulaştı...

Diri bir duruş kazandı ve o diri duruş içinde her türlü olumsuz şarta meydan okudu. 

Dualaşalım dostlarım. 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23