• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Yavuz Bahadıroğlu
Yavuz Bahadıroğlu
TÜM YAZILARI

Eski yazarların dünyası

17 Ağustos 2016
A


Yavuz Bahadıroğlu İletişim: [email protected]

Eskiden de köşe yazarları vardı, ama şimdiki gibi fazla siyasete girmezlerdi. Girenler de iktidardaki partiye övgü kabilinden yazarlardı. Bu bir zorunluluktu, zira aykırı yazarların defteri dürülür, gazeteler anında kapatılırdı.

Meşhur gazetecilerimizden Ziyad Ebüzziya, konuyu şöyle açıklıyor: 

“Mutlakiyet [padişahlık] devrinde bir gazeteye kapatma cezası verilince, bunun gerekçesi önce o gazetede ilân edilir, sonra diğer gazetelere yazdırılırdı. Benim gazetecilik ettiğim yıllarda (tek parti döneminde) ve daha sonraları ise, gazeteler, ‘görülen lüzum üzerine’ kapatılırdı ve gerçek sebep, ekseriya gazetenin kendisine dahi bildirilmezdi...

“1943-44 yıllarında bir gazetenin kapatıldığını öbür gazetelerin yazması dahi yasaklanmıştı. Gazete yeniden yayınlanmaya başladığında, ‘biz kapatılmıştık’ diyemezdi. Okuyucu ancak tefrika (yazı dizisi) numaralarından bunu anlayabilirdi... 

“Mevhibe İnönü’nün (İsmet Paşa’nın eşi) fotoğrafının birinci değil, üçüncü sayfada yayınlanması hakaret kabul edilerek Tasvir-i Efkâr Gazetesi kapatıldı... 

“Almanlara karşı tavır alınmamasını (İkinci Dünya Savaşı esnasında) tavsiye ederdik. Günün birinde Almanlar sınırlarımıza dayandılar. Almanlarla bir saldırmazlık paktı imzaladık. İmza gecesi Ankara’da, Dışişleri Bakanı Selim Sarper, ‘Tasvir-i Efkâr şimdi, ‘biz demedik mi diye yazar, hükümeti küçük düşürür’ dedi. [Bu ihtimal ile) altı hafta süreyle kapatıldık... 

 “Antep’ten gelen bir mektup koyduk gazeteye, ‘petrol yok, çocuklar çıra ışığında ders görüyor’ diye yazdık. 10 gün kapatıldık...” (Tercüman, 23 Ocak 1986)”

Yani siyaset mayın tarlasıydı. Yazarlar mecburen suya-sabuna dokunmayacak konular bulup yazarlardı. Bunlardan biri de traş üzerine şöyle yazmıştı:

“Eskiden bir adamı haysiyetten düşürmek için tıraş ederlerdi. Bugün tıraşsız gezerseniz itibar ve haysiyetinizden bir şeyler eksilebilir. Vaktiyle harp esirlerini, para ile alınan köleleri, ölüme mahkûm edilenleri tıraş ederlermiş. Bir adamı saçtan, sakaldan, hele bıyıktan mahrum ederek cascavlak bir hale koymak hakaretlerin en büyüğü sayılırmış. Şimdi gündelik hayatımızda tıraş olmadan evden çıkmayı ayıp buluyoruz. Hatta suarelere, balolara gideceksek akşamüstü ikinci defa tıraş olmayı gerekli görüyoruz. Tıraş meselesi çok su ve söz götüren bir bahis ve fazla inkilap görmüş bir adettir ve herhalde bir bid’at olsa gerekir.” (Yedigün Dergisi, 23 Ağustos 1938, No: 285).

¥

“Görgü” isimli kitapta da (Ülkü Basımevi, 1943) “Kol Kola Yürümenin Adabı” anlatılıyor…

“Büyük şehirlerde kalabalık yerlerde kol kola yürümek seyrisefere mani olduğundan bu vaziyette yürüyenlere git gide az tesadüf edilmektedir. 

“Hele aralarında bariz boy farkı olanların veya pek şişmanların birbirinin koluna girmemeleri daha muvafık olur. Bir eğlenceden dönen kalabalık bir kafilenin kol kola verip yolu kapaması münasebetsizliktir. 

“Bayanın bayın koluna girmesi daha kibardır.

“Kol kola yürümenin esas gayesi zayıf olan bayana yardım etmek ona istinatgâh vermekten ibarettir. Oysa ki, bu maksat erkeğin kadının koluna girmesi daha iyi temin edilir, şu da var ki erkeğin kadına fazla sokulması muvafık değildir.

“Elaleme karşı gülünç olmamalı. Aynı boyda bulunmayanlar kol kola yürümekten her zaman çekinmelidir.”

Ev-İş dergisinden (Ocak 1939, Sayı:22) “Nasıl Yürüyelim?” başlıklı bir yazı ile konuyu kapatalım…

“Yemek yemenin, el sıkmanın bir adabı olduğu gibi, yolda yürümenin de bir nezahati vardır. Bir erkek kaldırımda karşılaştığı bir kadını aşağı indirerek duvar tarafını kendisine bırakamaz.”

İyi-kötü nezaketten söz ediliyordu hiç olmazsa, bugün nezaketten eser kalmadığı gibi, sözünü eden de kalmadı.

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23