• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Yavuz Bahadıroğlu
Yavuz Bahadıroğlu
TÜM YAZILARI

Hızlı geçen ömrün işaret taşları: Bayramlar

06 Temmuz 2016
A


Yavuz Bahadıroğlu İletişim: [email protected]

Bayramlar, hızlı geçen ömrümüzün işaret taşlarıdır, bir bakıma... Her bayramın ayrı bir anlamı, farklı bir derinliği vardır...

Hele bir de çocuklaşırsanız, bayramlar bambaşka bir halete bürünüp hatıraya dönüşüverir.

Çocukluğumun bayramları bir köyde geçti. Geçmedi aslında, tüm tazeliğiyle köyümde yaşıyor. Her yıl gidip çocukluğumla buluşuyorum.

Bu bayram da niyetlenmiştim, fakat televizyon programım vardı, gidemedim. İnşallah bayramdan sonra gideceğim…

Hasretimi yapraklarındaki şebnemlerde saklayan ıhlamurların altında gölgelenip, aradan geçen bunca seneye rağmen diri kalabilen hasretime şaştıkça şaşacağım yine...  

Şebnemler, özlem dolu hatıraları uzatır kollarıma: Çocuksu heyecanları yeniden yaşarım...

Çok gerilerde kaldığını sandığım çocuksu heyecanları yeniden yaşamak, sonsuz bir haz verir bana. Dünden güne gelen zamanın her kavşağında dikili ağaçların yapraklarına yazılı kitabelerde kendimi okumaya çalışırım. Ömür takviminin her silik satırı yüreğimde ürperir. Attığım her adım, çocukluğumun bayramlarına taşır beni.

İşte rahmetli anacığımın kucağında kim bilir kaç kez çıktığım kaldırımlar (asfalt olmuştur)…

İşte Maksut Hoca’nın minare yerine kullandığı kiraz ağacının yeri (çoktan kesilip yakılmış, yeri bile betonlanmıştır)…

İşte saklambaç oynarken, varlığımı sır perdesine sarıp sarmalayan otluk (yerine iki katlı beyaz badanalı bir ev dikilmiştir)…

İşte babamın buruşuk kravatını takıp gittiğim son bayram yeri… 

İşte çift sürdüğüm tarla (önce çay ekilmiş, sonra da parsellenip satılmıştır)…

İşte hatıraları yüreğimde yumak yumak sakladığım ilkokulum: Her şey o kadar canlı ki, her seferinde Başöğretmen Hikmet Bey bir yerlerden çıkıp, “Lazca konuşanın dişlerini sökerim” tehdidini savursun diye bakarım... 

Ve her milli bayramda altı delik lastik ayakkabılarımı vura vura “cumhuriyet/ hürriyet” şiirleri okuduğum giriş kapısı… 

Karşımda yine Başöğretmenim Hikmet Bey’in hayali:

“Çocuklar” diyor, “bayramınız kutlu olsun!”

Neden “mübarek olsun” yerine “kutlu olsun” demeyi tercih ettiğini bir kez daha anlamaya çalışıyorum. 

Hayat girift, ama kısa bir mektup aslında: Çabucak okunuyor, fakat çabucak kavranamıyor, özüne kolaylıkla ulaşılamıyor. Hayatın özüne ulaşıncaya kadar yalpalıyor, insan... Her mükemmele bir “tesadüf” kulpu takıyor.

İlk bakışta “tesadüf” gibi görünen kimi olguların, aslında tüm ayrıntıları hesaplanmış ince bir plân olduğu gerçeğine ulaşıncaya kadar yalpalayan gençliğimin bir bölümüne yüreğim hâlâ yanar.

Nihayet ekolojik dengede kendini açığa vuran ezeliyet sırrının tesadüflerle örülmüş değil, derin bir ilim ve hikmetle oldurulmuş fevkalâdelikler olduğunu fark ettim. Hayatın sırrı çözülür gibi oldu. Yaradılışın özündeki mucizeyi gördüm: Meğer hayat zincirleme yardımlaşma imiş…

Hayatı, “salt mücadele” sayan anlayışın beyninize ve yüreğinize pompaladığı “iç savaş”lar, bunu fark edince, biter. Kâinattaki mânâsızlıklar, mânâya kavuşur ve insan olarak yaratıldığınıza, şükretme ihtiyacı duyarsınız.

Bayramlar bu gerçekleri idrak için de önemli fırsatlardır. Bayramınız mübarek olsun. Dualaşalım.

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23