• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Yavuz Bahadıroğlu
Yavuz Bahadıroğlu
TÜM YAZILARI

Hukukta eşitlik ilkesi

24 Ağustos 2018
A


Yavuz Bahadıroğlu İletişim: [email protected]

Selçuklu ve Osmanlı tarihinin aynı döneminde, Avrupa tarihinde gördüğümüz insanlık dışı uygulamalara asla rastlanmaz. “Kanun önünde eşitlik ilkesi” hayata öylesine derinden hakimdir ki, sıradan insanlar kimi padişahları mahkemeye verip yargılatmış, hatta mahkûm ettirmişlerdir. 

Bunu yapabilmek bugünün demokratik anlayışı içinde bile zordur. Bu anlayışın temelinde, kuşkusuz, İslam’ın “kul hakkını yememe” kuralı yatar. Kul hakkı yiyenin ahirette bağışlanmayacağı inancı, yöneticileri hamiyetli, yönetilenleri emniyetli yapmıştır. 

Böyle bir ortamda diktatörlüğün herhangi bir versiyonunun yeşermesi neredeyse imkânsızdır. Zaman zaman diktatoryal yansımaları olan bazı uygulamalar ise, bugünün anlayışıyla değil, dönemin zaruretleriyle birlikte düşünülmelidir.

Yüzyıllar boyu Osmanlı ülkesine gelip tetkiklerde bulunan Avrupalı gezginler, Avrupa ile mukayese kabul etmez insan hakları uygulamaları karşısında şaşkınlıklarını dile getirmekten kendilerini alamamışlar, kendi toplumları için de böylesine “hakça” ve “insanca” bir yönetim temenni etmişlerdir.

Bunların arasında özellikle Comte de Marsigli’nin tespitleri dikkate değerdir. Kendisi diplomat olan bu kişi, 1732’de La Haye’de yayınladığı hatıratının birinci cildinin 28-29. sayfalarında Osmanlı idaresini övmekten kendini alamaz:

“Tarihçilerimiz Osmanlı padişahlarının diktatör olduklarını dünyaya ilân ediyorlar. Hâlbuki Osmanlı Devlet sistemiyle diktatörlük arasında en ufak bir bağ yok. Nasıl olsun ki, Padişahın maiyetinde bulunan ve adına ‘Kapıkulu’ denen askeri teşkilatın (yeniçeri ve sipahileri kastediyor) gerek eski padişahlardan kalma kanunlar mucibince, gerekse kendi gelenekleri gereği padişahı tahttan indirebiliyor, zindana bile atabiliyorlar.” (Comte de Marsigli, L’etat militaire de l’Empire ottoman, ses progres et sa decadence, ,1732, La Haye.)

Avrupalı diplomat Comte de Marsigli, padişahların “mutlak” olmadıklarını belirtme açısından, Sultan Dördüncü Mehmed (Avcı Mehmed) döneminde cereyan eden bir olaydan söz ediyor... 

Sultan Mehmed, ava çok düşkün bir padişahtır. O kadar ki, bu yüzden zaman zaman devlet işlerinin aksadığı olur.

Böyle bir ortamda, Osmanlı’nın kılıcından boynunu uzak hisseden Macaristan imparatoru Leopold sınır kaleleri bir bir vurmaya, Osmanlı köy ve şehirlerini yağmalamaya başlar.

Bunun vahim sonuçlarını Padişah’a anlatmakta zorlukları bulunan Sadrazam, ulema ile istişare ettikten sonra savaş kararı alır. Ve Padişah’a bunu “karar” olarak tebliğ eder:

“Hünkârım, tez vakitte Macaristan’a seferumuz vardır, dualarınızı eksik etmeyesuz.”

Savaş kararı ciddi iştir ve o güne kadar padişahlar tarafından alınmıştır. Sultan Mehmed öfkeyle bunu hatırlatınca şu cevabı alır:

“Hadisatun vehametini arzedecek merci bulamazız!”

Padişah öfkelenmekle birlikte Sadrazam’ına hak vermekten de kendini alamaz. Haklıdır, zira Padişah’ın günleri Davutpaşa’daki av köşkünde geçmektedir. Ama bu zaafını Sadrazam’ına belli etmek istemez. Kükrer gibi sorar: “Şimdi bu kararı tasdik etmemi beklemektesin öyle mi?”

“Beli, tasdik buyurasuz Hünkârum.”

“Evvelemirde Şeyhülislâm hazretlerine arz edile, fetva alına...”

Sadrazam işin böyle gelişeceğini çoktan düşünmüş, Şeyhülislâmdan gerekli izni çoktan almıştır. Fetvayı uzatır: “Ol mesele hallolmuştur, sıra Hünkârumdadur.”

Kararın hukukilik kazanması Padişah’ın onayına bağlıdır. Ancak Padişah “şu sıralar” böyle bir savaşı uygun bulmamaktadır: “Bir vakit talik edelim (erteleyelim).”

“Vaziyetin buna tahammülü yoktur. Serhad şehirlerumuzden feryud ü figânlar gelur, Müslüman ırzı ve namusu pâymal olurken, bekleyemezuk. Beklemek azim vebal olur. Mühürleyunuz Hünkârım!”

Padişah direnmeyi tekrar dener: Zira hem Macaristan’la girişilecek bir savaşın iyi sonuçlar vermeyeceğine inanıyor, hem de “av günleri”nden uzaklaşmayı kabullenemiyordur: “Daha münasipçe bir vakitte olsaydı mühürlerdim, velakin şimdiki zaman cenge (savaşa) elverişli bir zaman değildur, yaza kalsun.”

Sadrazam temenna ederek huzurdan ayrılır. Doğruca Şeyhülislâma gider. Durumu açık açık anlatır... Ve Şeyhülislam, İslam-Türk düşmanı Comte de Marsigli’nin 1732’de La Haye’de yayınladığı hatıratında belirttiği üzere yeni bir fetva çıkarır. Özetle (ve bugünkü dille) der ki: “...Bu durumda Padişahın savaş ilânını erteleme yetkisi yoktur. Tasdike mecburdur vesselâm!”

Padişah savaş ilânını mecburen onaylamıştır. 

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23