• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Yavuz Bahadıroğlu
Yavuz Bahadıroğlu
TÜM YAZILARI

Neden Osmanlı?

10 Ocak 2017
A


Yavuz Bahadıroğlu İletişim: [email protected]

Timur Han Türk ve Müslümandı, ama amaçsız bir cihangirdi. Geleceğe ilişkin hiçbir plânı-projesi ve kalıcı olmak gibi bir derdi yoktu…

Oysa Yıldırım Beyazıd’ın Doğu Roma’yı (Bizans) fethedip Peygamber Efendimiz’in müjdesiyle buluşmak gibi bir derdi vardı. Bu aslında Osmanlı Devleti’nin kuruluş felsefesiydi ve kuruluştan itibaren her padişah, adımlarını bu istikamette atmıştı.

Feth-i Mübin’le Osmanlı arasına Timur Han girdi. Ankara Savaşı’yla (1402) fetih elli yıl kadar ertelendi, ama engellenemedi. 

O savaşta Timur Han sadece Osmanlı ordusunu yerle bir etmedi, aynı zamanda yıllar boyu harcanan emekle oluşturulan Anadolu Birliği’ni de yerle bir etti. Zaman içinde Osmanlı’ya tabi olmuş Anadolu beyliklerini yeniden kurdu. Karesi ve Kadı Burhaneddin beylikleri hariç, tüm beylikler Osmanlı’dan ayrıldılar.

En kârlısı Karamanoğlu Mehmed Bey yönetimindeki Karamanoğulları Beyliği’ydi. Toprakları neredeyse Anadolu’nun üçte birini kaplıyordu. Mehmed Bey, Timur Han sayesinde birden bire büyük ve güçlü bir devlete sahip olmuştu. 

Zaten Timur Han’ın amacı da buydu: Anadolu’da Osmanlı hâkimiyeti istemiyordu. O kadar ki, Karamanoğlu Mehmed Bey’i, tüm “beyliklerin emiri” (Osmanlılar dâhil) ilân etmişti. Bizans da rahat bir nefes almıştı.

Ayrıca Osmanlı’ya bıraktığı toprakları da Yıldırım Bayezid’in oğulları arasında bölüştürmüştü. Kendisine tabi olmaları şartıyla, Rumeli’deki yerleri Şehzade Süleyman’a, Balıkesir ve Bursa havalisini Şehzade İsa Çelebi’ye, Amasya’yı Şehzade Mehmed Çelebi’ye vermişti. Bölüştürmeden memnun olmayan Şehzade Musa Çelebi, bir süre sonra İsa Çelebi’ye saldırıp Bursa’dan çekilmesini sağlayacak, Yıldırım’ın en küçük şehzadesi Mustafa Çelebi ise sığındığı Bizans’tan bir süre gelişmeleri izledikten sonra, münasip ilk fırsatta Bizans’tan yardım alıp kardeşleriyle savaşa tutuşacaktı.

“Fasıla-i Saltanat” ya da “Fetret Devri” denilen bu kanlı ve kaotik ortam tam onbir yıl sürecekti.

Sebepler ve şartlar açısından bakıldığında, Osmanlı Devleti’nin yeniden dirilmesi, tekrar büyüyüp gelişmesi, Anadolu birliğini yeniden sağlaması ve Doğu Roma’yı fethetmesi imkânsız görünüyordu. Bu yüzden Bizans bayram ediyordu.

Fakat olumsuz şartlar ve sebepler kaderi değiştiremez!

Hatırlayalım ki, Osmanlı’nın tarih sahnesine ilk çıktığı dönemde de Anadolu’da Tacettinoğulları, Tekeoğulları, Çobanoğulları, Çandaroğulları, Dulkadiroğulları, Eşrefoğulları, İnançoğulları, Karesioğulları, Menteşoğulları, Pervaneoğulları, Ramazanoğulları, Saruhanoğulları, Karamanoğulları, Germiyanoğulları gibi, bir sürü beylik var. Hatta bunlardan bazıları, Osmanlı’nın kökünü teşkil eden Kayı Aşireti’nden kat bekat büyüktür. Buna rağmen imparatorluk burcuna çıkmak Osmanoğulları’na nasip olmuştur.

Ne dersiniz: Anadolu’da onca Müslüman-Türk beyliği varken, bunların arasından sadece Osmanlı Beyliği’nin imparatorluk burcuna yükselmesindeki sır nedir?

Bence “dini” ve “milli” hedeflere sahip bulunmalarıdır…

Dini hedef: “İlâ-i Kelimetullah”, milli hedef ise “Kızıl Elma”dır. İnsanlar bu hedeflere göre eğitilip yetiştirilmişlerdi. Her birey, bu hedeflere ulaşmayı “varlık sebebi” sayıyordu.

Mevlâna, Yunus, Edebali, Dursun Fakih gibi “şeyh”lerle, Yesevi’nin Alp Erenler’i bu ebedi emeli yürekten yüreğe gergef işler gibi işlemişler, her Kayılı’yı bu hedef etrafında bütünlemişlerdi. Her Kayılı’nın yüreği yine bu hedef sayesinde bir atom çekirdeğine dönüşmüştü.

“İlle de milli ve yerli eğitim”, “ille de hedef sahibi insan yetiştirmek” diye ısrarım boşuna değil. 

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23