• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Yavuz Bahadıroğlu
Yavuz Bahadıroğlu
TÜM YAZILARI

Osmanlı’da insan ve Kur’an

04 Mart 2016
A


Yavuz Bahadıroğlu İletişim: [email protected]

Osmanlı’da çocuk yetiştirmenin en önemli unsuru Kur’an’dı...

Hem ailede, hem de Osmanlı eğitim sisteminde Kur’an-ı Kerim eğitimi her şeyin önünde yer alırdı...

Osmanlı evlerinde akşamları mutlaka birkaç sayfa (en azından birkaç âyet) Kur’an okunur, Cuma geceleri ise sabahın ilk ışıklarına kadar sürerdi.

Amaç mübarek geceyi Allah kelamıyla iç içe geçirmek, bu konuda da çocuklara örnek olmaktı.

Belli yaşlarda mahalle mektebine gönderilen çocuklar, “besmele” ile eğitime başlar, önce Kur’an ve tecvit öğrenirlerdi.

Bu mekteplerin ders programının temeli Kur’an ve îman eğitimiydi.

Kur’an eğitimi konusunda Osmanlı devlet sistemi son zamanlarına kadar dikkat ve hassasiyet göstermiştir.

19. yüzyılda yayınlanan ferman buna şahittir. 1828/29’larda (1244) bazı ailelerin çocuklarını okuldan alıp çıraklığa vermesi yaygınlaşınca zamanın padişahı İstanbul kadısına hitaben şu mealde bir ferman göndermiştir:

“Bir müddetten beri ehl-i İslâm içinde, tâlim ve terbiye-i sıbyân hususuna ehemmiyet verilmez olduğunu, çoğunlukla insanların çocuklarını altı yedi yaşlarında mektepten alıp sanata verdiğini ve bu yüzden de halkı cehâletin istilâ eylediğini duydum. Bundan böyle herkes evlâdına buluğ çağına kadar tecvit ve ilmihâl dersleri aldırsın, çocuklar şerâit-i İslâmiyyeyi öğrensin, bunları öğrenmedikçe, mektepten alınıp ustaya verilmesin.” 

Osmanlı müesseseleri ve devlet teşkilatı hakkında yedi ciltlik bir eser yazan Mouradgea d’Ohsson şöyle diyor:

“Osmanlı Türkleri, diğer fazîletleri kadar nâmuskârlık, dürüstlük ve doğruluk gibi Kur’ân’ın en kıymetli ahkâmına dayanan meziyetleri itibariyle de şayân-ı takdîrdirler. Onların medh ü senâ edilecek meziyetlerinden biri de, verdikleri söze sâdık olmalarıdır. Onlar, başkalarını aldatmaktan ve emniyeti suistimal ile bir kısım insanların saflığından istifâdeye kalkışmak ve istismar etmekten büyük bir vicdan azâbı duyarlar. Kendi aralarındaki bütün muâmelelerine yerleşmiş bulunan bu kemâli, hangi dîn ve mezhebe mensub olursa olsun, bütün yabancılara karşı da aynı şekilde gösterirler. Bu noktada müslimle gayr-i müslim arasında hiçbir fark gözetmezler. Çünkü onlar, her türlü gayr-ı meşrû kazançları İslâmiyet bakımından haram sayarlar ve meşrû olarak kazanılmamış bir servetin ne bu dünyada, ne de ahirette hiçbir hayrı olamayacağına kesin olarak îmân ederler.” 

Buna benzer daha pek çok örnek var...

Hepsi için ne zemin müsait, ne de zaman. 

Pek çok Osmanlı padişahının saatlerce Kur’an okuduğunu, Kanuni Sultan Süleyman’ın isminin Kur’an açılarak (Tefe’ül) verildiğini, Fatih’in Kur’an’ı dokuz yaşında ezberlediğini ve sürekli tekrarladığını, Yavuz’un Hırka-i Saadet’de 24 saat Kur’an okuyan hafızlar arasına kendi adını da yazdırdığını söyleyerek konuyu bitirelim.

Son sözüm şu olabilir: Kur’an’la irtibatımızı artırmamız lâzım.

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23