• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Yavuz Bahadıroğlu
Yavuz Bahadıroğlu
TÜM YAZILARI

Ramazan ekranları

07 Temmuz 2014
A


Yavuz Bahadıroğlu İletişim: [email protected]

Toplumumuzun yüzde seksen beşe yakını, az ya da çok oruç tutuyor, ama Ramazan algımızda bir “arıza” var gibi…

Gerek televizyonlarda yayınlanan iftar/sahur programlarına, gerekse bazı belediyelerin Ramazan ayı münasebetiyle sürdürdükleri etkinliklere bakınca, böyle bir kuşkuya kapılıyorum…

Sanki Ramazan “hikâye” ve “eğlence” ayı: “Ah bir gelse de kurtlarımızı döksek” diye on bir ay beklemişiz!

İşler iyice şirazesinden çıktı: Sanki asıl maksat “kulluk” bilincine ulaşmak değil, Ramazan bahanesiyle “vur patlasın çal oynasın” eğlenmek…

Hâlbuki geleneklerimizde Ramazan bir farklı dünya, iftar bu dünyanın merkezi, sahur ise özlemin doruğudur. 

Ramazan, kaynağını imandan alan yaşama biçiminin diğer aylara nispetle daha yoğun olarak hayata yansımasıdır. Bu anlamıyla Ramazan, duygu zenginliği içinde yaşanan ruhsal güzelliklerin bütünüdür. İçinde nefis terbiyesi olduğu gibi insanı kavrama aşkı da var, Allah’a “zikir, fikir, şükür” yolundan ulaşma azmi de...

Oysa biz Ramazan’ı da arabeskleştirip kendimize benzettik: Biraz Ramazan, biraz çiğköfte-lahmacun, biraz Direklerarası masalı!

Sultanahmet Meydanı biraz cami, biraz oruç, dolu dolu mide, büyük ölçüde vur patlasın, çal oynasın eğlence!.. Kalabalık mı kalabalık…

Bayezid Camii’nin avlusunda günlerdir devam eden kitap fuarı ve söyleşiler ise tenha mı tenha… Belli ki, kitaba/bilgiye değil, yemeğe/mideye koşuyoruz. Doğal olarak da hiçbir şey bilmeden yaşamaya çalışan insanlara dönüşüyoruz.

Yıllardır ekran hocalarına aynı soruları soruyor, Müslüman olmayı cahil olmak gibi algılıyoruz.

Hocalarımız saçma sapan sorularımıza cevap vermekten, bugünkü Müslümanların sorunlarına çözüm önermeye vakit bulamıyorlar.

Belki de bu yüzdendir: Televizyonlarda iftar lezzeti olan iftar programı, sahur bereketi olan sahur programı kalmadı…Ekranların çoğunu hikâye, menkıbe, kıssa ve “Meleklerin görevi nedir?.. Melekler ölür mü?” gibisinden “gereksiz bilgiler” götürüyor. 

Garip benzerlik: Ama Bizans düşerken, papazlar “Meleklerin erkek mi, dişi mi?” olduğu konusunu tartışıyorlardı. 

İslâm dünyası birbirini katlederken, Allah diyen Allah diyeni kurşunlarken, çevremiz yangın yerine dönmüşken, Irak’ın bir bölümünde kuralsız ve mesnetsiz “hilafet” ilân edilmişken,Müslümanların tepesine Ramazan-ı Mübarekte bile bomba yağarken ve bunca musibetten Müslümanlar ders almayıp ipi kopmuş tespih taneleri gibi savruk yaşamayı sürdürürken, ekranlarda anlatılanlar bana hiç “Müslümanca” gelmiyor…

Öyle zannediyorum ki, bu programcıların derdi gerçek İslâmı “anlatmak” değil, İslâm dünyasının hâl-i pûr melâli karşısında zaten anası ağlayan Müslümanları ağlatmak… 

Ağlatarak unutturmak! Dindar Müslümanları hayal dünyasına çekmek suretiyle reel sorunlardan koparmak… 

Bir nevi Poliannacılık yani.

Ekran hocalarına hürmetim sonsuz, çoğu da âlim kişi; ne var ki ekranlarda anlatılanlarla gerçek hayat arasında hiçbir ilişki yok.

Böylesi “Reyting” yapıyormuş. Halkımız cahilmiş, ancak bundan anlarmış!

Bu doğru değil. Ekran hocaları, her Müslümana, kafasını çatlatırcasına düşünmeyi önerirlerse, en azından taşıdıkları “âlim” sıfatının hakkını vermiş olurlar.

Kendileri de çok iyi bilirler ki, kıssa ve menkıbe eşliğinde varılabilecek son nokta, “nemelâzım” noktasıdır. Yani bu tarz yayıncılık, dindar Müslümanları sorumsuzluğa, ilgisizliğe, bilgisizliğe çağrıdan başka bir anlam taşımaz. 

Bu da hocaları sorumlu yapar.

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23