• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Yavuz Bahadıroğlu
Yavuz Bahadıroğlu
TÜM YAZILARI

Sarayda iftar ve teravih namazı

18 Haziran 2016
A


Yavuz Bahadıroğlu İletişim: [email protected]

Ramazan boyunca sarayda pişen yemeklerin bir bölümü fakir fukaraya dağıtılır, bu sayede garibanlar da padişah yemeğinden nasiplenirdi.

İftar sofraları çoğunlukla “mütevazı” idi: Devlet ne kadar zengin olursa olsun tasarrufa riayet edilirdi. Öyle ki, 11 Haziran ile 09 Temmuz 1469 tarihleri arasında, neredeyse bir ay boyunca, Fatih Sultan Mehmed’in yediği akşam yemekleri çorba, etli yemek, yoğurt ve salatadan ibarettir.

Çünkü Molla Gürani hocasından vaktiyle işittiği azarı unutamamıştır. Bu hikâyeyi kısaca hatırlayalım… 

Fetihten sonraki ilk ramazanın ilk iftarı… Gencecik Padişah, “feth-i mübin”e en az kendisi kadar yüreklerini ve desteklerini koyan hocalarına, vezirlerine, komutanlarına bir iftar yemeği vermek istiyor. Bizans sarayında bulunan altın sofra takımlarıyla mükellef bir sofra kuruluyor.

Fatih Sultan Mehmed’in niyeti, kendisine yetiştiren hocalarına gösteriş yapmak değil, onlara verdiği değeri göstermektir, ama Molla Gürani farklı yorumluyor. Padişah’ın gurur yapma ihtimalini düşünüp, kükrüyor:

 “Ümmete haram olan Mehmed’e ne zaman helâl kılındı? Sen kime özeniyorsun? Eğer Peygamber’i Zişan’a özeniyorsan, bil ki, O’nun en iyi yemeği birkaç hurmadan ibaretti, hal-ı hayatında altın yemek takımı görmemişti. Ona değil de, Bizans imparatorlarına özeniyorsan, bil ki, Bizans’ı bu gösteri ve gösteriş merakı batırdı…”

Altın sofra Padişah’ın bir işaretiyle kalkıyor. Her zamanki gibi yere sofra bezi seriliyor. Ondan sonra Molla Gürani iftarını açıyor.

Yani, geçmişte de iftar verme geleneği vardı, ama iftarlar “gösteri”, “gösteriş” ve “israf”tan uzaktı. İftar sofraları “ibadet” huzuru ve “kardeşlik” şuuru oluşturma amacıyla kurulurdu. “Gösteri”, “gösteriş”, “israf” gibi hususlardan kaçınılırdı. 

Ramazanın on beşinden sonra belirlenen bir gecede bütün nazırların (bakanlar) ve üst düzey bürokratların iştirakiyle, Babıâli’de (hükümet merkezi) iftar verilirdi…

Babıâli iftarından bir gece sonra ise, şeyhülislâm konağında topluca iftar edilirdi. Ramazanın yirmi birinci akşamı da padişah, sadrâzama iftariye yollardı…

Ayrıca bütün üst düzey memurlar, maiyetlerindeki memurları, hısım, akraba, ahbap ve komşularını mutlaka iftara dâvet ederlerdi…

Sultan sarayları, şehzade daireleri, kadınefendilerin yalıları, vezir, sadrazam ve şeyhülislam konakları zaten her sınıf halk ve özellikle talebe i ulûm (üniversite öğrencileri) için sabaha kadar açık tutulurdu. 

Medrese talebeleri ve fakir dervişler zengin konaklarına iftira gider, derecelerine göre, “diş kirası”nı (iyi ki bana misafir geldin anlamında misafire verilen hediye ve para) alırlar, isterlerse teravihe, hatta sahura da kalırlardı.

Osmanlı sarayında yaşayan herkes (sultanlardan cariyelere kadar) oruca büyük ilgi gösterir, teravihler asla kaçırılmazdı.

Ramazanlarda teravih kıldırmak üzere hareme imam tayin edilir, teravih sonrasında hafıze hanımlar kadın kadına Kur’an ve ilâhi okurlar, saray bir bakıma tekkeye dönüşürdü.

Padişahlar ise maiyetleriyle çeşitli camilere giderlerdi. Kendi yaptırdığı cami varsa, padişah kendi camiine giderdi. Yoksa, Ayasofya, Sultan Ahmed, Süleymaniye, uzak olması itibariyle nadiren de Eyüp Sultan Camileri tercih edilirdi. 

Padişah ve maiyeti namazlarını “Hünkâr Mahfili” denilen özel bölümde kılarlardı. Güvenlik açısından bu bir zaruretti: Zira Hz. Âli ve Hz. Ömer gibi halifelerin namaz esnasında katledildikleri unutulmamıştı.

Padişahların camie gidişi merasimle olurdu. Bu gidiş esnasında öğrencilerle halk yolun iki tarafına birikir, “Padişahım çok yaşa” diye tezahürat yaparlardı. Kimi zaman da, “Mağrur olma padişahım, senden büyük Allah var” diye uyarı işlevi görürlerdi.

O sırada kalabalık arasından dilekçe vermek isteyenler dilekçelerini havaya kaldırıp gösterir, padişahın maiyetindeki çavuşlar bu dilekçeleri toplayıp padişaha arz ederlerdi. Sonradan bu yöntem değiştirildi: Dilekçeler, camide, cemaat arasında dolaşan görevliler tarafından toplanmaya başlandı.

Yöntem değişti, ama halkın en yetkili makama kadar ulaşıp dertlerini anlatma yolu hiç kapanmadı. Bugün bunu hayal etmek bile zor: Korumalar nefes aldırmıyor. 

Padişahların camiden dönüşü esnasında merasim yapılmazdı. Serbest yürüyüş esastı. Sarayda genel olarak sahura kadar uyunmaz, ibadetle meşgul olunurdu.

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23