• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Yavuz Bahadıroğlu
Yavuz Bahadıroğlu
TÜM YAZILARI

Şiir, kar ve İstanbul

29 Ocak 2016
A


Yavuz Bahadıroğlu İletişim: [email protected]

Eski İstanbul “şiir şehir”di: Boğazı şiir, kuşları şiir, cadde ve sokakları şiirdi...

Kar, yağmur ve güneş her şehirde vardı, ama sadece İstanbul’da şiire dönüşürdü... 

Mevsimler İstanbul’da damıtılmış duygularla buluşup şiirleşir, her şair mutlaka İstanbul üzerine birkaç şiir yazardı...

Hele kar şiirleri...

İstanbul’la karın buluşması demek, kar tanelerinden ilham perilerinin havada uçuşması demekti.

Acemisi-ustası tekmil şairler kaleme sarılır, herkes kendince döktürmeye başlardı...

Bak yine kar yağıyor İstanbul’a,

Say ki yar yağıyor, bahar yağıyor...

Öylesine duru, öylesine temiz,

İstanbul’a nur yağıyor.

Kelimeler mısralarda üşürken, yarım yamalak şairin yüreği ısınır, coşkuyla devam ederdi...

En yüreğimden yorgunum bugün,

Durgun mu durgun, vurgun mu vurgunum...

Kar taneleri gibi düşüyorum toprağa,

Sensizlikten üşüyorum bu kez.

Bir gemici rıhtımda “mola” diyor,

“Heya mola!”

Yine kar yağıyor İstanbul’a!

Eskiden yağmura “rahmet”, kara “hasret” gözüyle bakardık. Batılılaşmayla birlikte girdiğimiz “şükürsüzlük dönemi”nde,yağmuru “sel”, karı “felaket” olarak görmeye alıştık...

Zevk almak şöyle dursun, yapılan yayınların ve telkinlerin etkisiyle, hattâ nefret etmeye bile başladık!

Artık “kar şiiri” yazan kalmadı pek... 

“Bak yine kar yağıyor İstanbul’a,

“Soğuktan yanakların solmuş,

“Kardan adama dönmüşsün...

“Burnunda havuç,

“Gözünde kömür olsam diyorum...

“Seni çok seviyorum...” mısraları gibi, bölük pörçük mısralara aşk katıp, karı aşkla bütünleyemiyoruz.

Galiba ilhamımız kurudu: Salt siyaset konuşarak, kavgalar üreterek çoraklaştık... 

Mevsim değişiklikleri bile duygularımızı coşturamıyorsa, onları güncel kavgalarda öldürdüğümüzdendir.

Oysa Yahya Kemal, mevsimle insanı, insanla duyguyu ne güzel bütünlemişti:

“Fânî ömür biter, bir uzun sonbahâr olur,

“Yaprak, çiçek ve kuş dağılır, târümâr olur...

“Mevsim boyunca kendini hissettirir vedâ;

“Artık bu dağdağayla uğuldar deniz ve dağ!

“Yazdan kalan ne varsa olurken haşir-neşir;

“Günler hazinleşir, geceler uhrevîleşir...

“Teşrinlerin bu hüznü geçer tâ iliklere,

“Anlar ki yolcu, yol görünür serviliklere...

“Dünyânın ufku, gözlere gittikçe târ olur,

“Her gün sürüklenip yaşamak rûha bâr olur.

“İnsan duyar yerin dile gelmiş sükûtunu;

“Bir başka mûsıkîye geçiş farz eder bunu...

“Teslîm olunca va’desi gelmiş zevâline,

“Benzer cihâna gelmeden evvelki hâline.”

Yahya Kemal demişken, 1927’de Varşova’da yazdığı “Kar Musikileri” başlıklı şiiri hatırlamamak olmaz. Çünkü o yalnızca bir “kar şiiri” değil, aynı zamanda İstanbul’a ve İstanbul’la bütünleşerek yüreğine işlenen tüm vatanına duyduğu hasretin de sesidir...

Bin yıldan uzun bir gecenin bestesidir bu,

Bin yıl sürecek zannedilen, kar sesidir bu...

Zihnim bu şehirden, bu devirden çok uzakta,

Tanbûri Cemil Bey çalıyor, eski bir plâkta...

Birdenbire mes’ûdum, işitmek hevesiyle,

Gönlüm dolu İstanbul’un en özlü sesiyle...

Sandım ki uzaklaştı yağan kar ve karanlık,

Uykumda bütün bir gece Körfez’deyim artık.

Elbette hâlâ kar yağıyor İstanbul’a. Gökdelenlerin tepesine. Gökdelenler karı da şiiri de örtmüş!

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23