• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Yavuz Bahadıroğlu
Yavuz Bahadıroğlu
TÜM YAZILARI

Süleyman Şah ve Türbesi

03 Mart 2015
A


Yavuz Bahadıroğlu İletişim: [email protected]

30 Kasım 1925 tarihinde kabul edilip 13 Aralık 1925 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 677 sayılı, “Tekke ve Zaviyeler ile Türbelerin Seddine ve Türbedarlar ile Bazı Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanun” çerçevesinde Süleyman Şah türbesi de kapatılmış, türbedar ve türbe imamı görevden alınmıştı (hâlâ yürürlükte bulunan 1982 darbe anayasasında, bu yasa, “inkılap kanunları”ndan sayılıyor ve 174. maddeye göre anayasaya aykırılığı iddia edilip iptal edilemeyecek kanunlar arasında bulunuyor, iyi mi?). 

Kimse bu çelişkiye bakmıyor ve uluorta ahkâm kesiyor: “Ankara Antlaşmasıyla Çaber mevkii Türk toprağı sayıldı, bu Atatürk’ün başarısıdır.”

Birinci Dünya Savaşı sonuna kadar Suriye’nin tamamı bizimdi, bu bütünün içinden on dönümlük bir mezarlık kopararak mı ihya olduk?..

Musul’u, Kerkük’ü verdik, mezarlık mı aldık? Geçelim.

Bu tarihten (925’ten) beş yıl kadar sonra, 150’likler listesinden sürgünde bulunan meşhur edebiyatçımız Refik Halid Karay, “Türk Mezarı” başlıklı ironik bir yazı kaleme aldı.

Sonra da bu yazısını Halep’te basılan “Bir İçim Su” isimli kitabına aldı. İşte Ankara’yı harekete geçiren bu yazı oldu. 

Bu yazı üzerine harekete geçen Ankara, Süleyman Şah türbesi’ni elden geçirdi. İmamlık kadrosunu yeniden ihdas etti. 

Tarih hükmünü icra etmiş, “devrim yasası” devrimcilerin eliyle delinmiş, fakat bu garabetin üzerine gidecek kimse kalmadığı için unutulup gitmişti.  

Yıllar sonra aynı türbenin yeniden karşımıza çıkması, üstelik de “ölüm-kalım meselesi” haline gelmesi, kendini inkâr edenlerden tarihin hesap sorması olarak yorumlanabilir.

Yine de son nakil meselesinde fena halde heyheylenen CHP’ye sormak gerekiyor: “Birader, Osmanlı’ya bu kadar bağlıydın da, neden kudret döneminde Osmanlı tarihini “Hanedan Tarihi” ilân edip karaladın, Süleyman Şah türbesi dâhil atalarımızın tüm türbelerini kapattın, eğitim müesseselerine kilit vurdun, alfabesini, hukukunu, kıyafetini, dilini değiştirdin?”

Tuhaf bir durum!..

Peki, “Osman Gazi’nin dedesi” deyip durduğumuz bu Süleyman Şah kimdir? 

Kesin olarak bilemiyoruz. Âşıkpaşazâde, Neşrî ve Oruç Bey gibi ilk Osmanlı tarihçileri Osmanlı hanedanının atası olduğunu, Fırat Nehri’ni geçerkenboğulduğunu, Caber Kalesi eteklerine gömüldüğünü yazıyorlar. 

Bu iddiaya göre Osman Gazi’nin dedesi Süleyman Şah’tır…

Enverî’nin Düstûr-nâme’si ve Tevki’î Mehmed Paşa Tarihi gibi önemli Osmanlı kaynakları ise “Osman Gazi’nin dedesi Gündüz Alp’tır” diyorlar ve son zamanlarda bulunan “Osman bin Ertuğrul bin Gündüz Alp” yazılıbir sikke (para) de açıkça bu görüşü doğruluyor.

Yani son bulgular Osman Gazi’nin dedesinin Süleyman Şah değil, Gündüz Alp olduğu görüşünde birleşiyor.

O taktirde Süleyman Şah neci oluyor?..

Anadolu Selçuklu Devleti kurucularından olması ihtimali çok yüksek. Ancak bunlar politikacıları değil, tarihçileri ilgilendiriyor. CHP’yi ise sadece “her şeye muhalefet” anlayışı dışında hiçbir şey ilgilendirmez.

Uysa da uymasa da… 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23