• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Yavuz Bahadıroğlu
Yavuz Bahadıroğlu
TÜM YAZILARI

Tarih anlatımımız arızalı

03 Ağustos 2018
A


Yavuz Bahadıroğlu İletişim: [email protected]

Tarihi kılıç-kalkan (savaş) üzerinden yazıyoruz. İnsan-medeniyet ve eser üzerinden yazmamız lâzım…

Bu birinci şart: İkincisi ise, toplumsal dayanışmamızı pekiştiren kültür kaynaklarımıza da temas etmek… Yoksa tarih kuru gürültüye dönüşür ve kimsenin ilgisini çekmez. İlgi çekmesi şöyle dursun, hatta nefret edilen bir olgu haline gelir.

Tarihten nefret ettiğini söyleyen çok gençle karşılaştım. Aslında onlar tarihten değil, “tarih dersi”nden, daha doğrusu, tarihi amacından çıkarıp kavgaya dönüştüren “sunum”dan nefret ediyorlar! 

Ayrıca buna, tarih öğretmenlerinin, sevdirmeye değil, salt bilgilendirmeye ve sınıf geçmeye yönelik kuru anlatımlarını da eklerseniz, neden çocuklarımızın çoğunun tarihe ilgisiz kaldığını anlarsınız.

Kanuni dönemini işleyen bir öğretmen, o dönemin kahve ve kahvehane tartışmalarını da anlatsa, meselâ kahvenin ülkemize gelişinden başlayıp kahvehanelerin yaygınlaşmasını, din ve ilim adamlarının kahvehane sohbetlerini, kahvecilerin sıradan insanlar değil, bilge insanlar olduğunu, kahve için yazılmış şiirleri, bir ara şeyhülislâm fetvasıyla nasıl yasaklandığını, kahvehanelerin nasıl kapatıldığını, sonra tekrar niçin açıldığını anlatsa, çocukların ilgisi artmaz mı?..

Sonra sözü kahvenin keşfine getirir, hatta bu arada meşhur “keçi hikâyesi”ni bile anlatabilirler:

“Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, Habeşistan (Etiyopya) taraflarında garip bir çoban yaşarmış. Bir gün yine develeri, keçileri otlatırken, bir şey fark etmiş: Keçiler garip bir ağacın meyvelerini yedikten sonra hareketleniyor, daha canlı, daha heyecanlı oluyorlarmış. Çoban uzun zaman keçilerini gözlemledikten sonra, ‘Bu ağacın meyvelerinde farklı bir şeyler var’ diye düşünüp, Şazeliyye Tarikatı’na mensup müritlere konuyu anlatmış…

Bazıları deneme amacıyla kahve çekirdeklerini yemeye, bazıları da sıcak suya koyup içmeye başlamışlar. Fark etmişler ki, içtikçe zindeleşiyorlar, zihinlerini daha rahat toplayabiliyorlar, kendilerini zikre daha büyük bir istekle verebiliyorlar.

Gece sabahlara kadar zikreden, fikreden müritlerin en büyük derdi uykunun bastırmasıymış, kahve sayesinde bu dertten kurtulmuşlar.

İşte bu yüzden İstanbul kahvecileri, Şazeliyye Tarikati Şeyhi Ebü’l-Hasan Ali eş-Şâzelî’yi, kahvecilerin pîri olarak kabul etmiş. Bundan dolayıdır ki, Osmanlı’nın son dönemlerine kadar, İstanbul’un kahvehane duvarlarını, ‘Ya Hazreti Şeyh Şazeli’ levhası süslermiş…

Ayrıca da, sabah duasında ‘Her sabah besmeleyle açılır dükkânımız/ Hazret-i Şâzelî’dir pîrimiz üstâdımız’ diyerek Hazret-i Pîr’in ismini anarlarmış.

Çeşitli tarikatlara bağlı tekkelerin kahve ocaklarında keza Şeyh Şâzelî’nin adının yazılı olduğu bir levhanın yer alması, tarikat gelenekleri arasında sayılır, hatta Hacı Bektaş Veli Dergâhı’nda yer alan on iki postun dokuzuncusu ‘Kahveci postu’ olarak bilinir, ‘Şeyh Şazeli Sultan Makamı’ olarak algılanırmış. 

Derler ki, Hazret-i Pîr Şazeli kısa zamanda öyle zorlu bir kahve müptelâsı olmuş ki, kahve ilk zamanlarda ‘Şazili’ adıyla anılmış. 

Yine derler ki, ilk kez, kahve çekirdeklerine sıcak su katarak içmeyi Yemen’li sufiler akıl etmiş, böylece hem bugünkü kahve tadına yakın bir tat elde etmişler, hem de uyarıcı gücü sayesinde, zikir sırasında bastıran uykudan kurtulmuşlar…

Derken, o kadar medh-u sena edilmiş ki, şöhreti kendisinden hızlı yayılmış. Saraylara, konaklara girmiş. Nihayet İstanbul’a da gelip saraya postu sermiş…”

Nasıl? Böyle bir anlatım ilgi uyandırmaz mı? Hatırlayalım ki, Japonlar çay sunumu ile yüzbinlerce turist çekiyor. Pek de bir şeye benzemeyen, benzese de bizim gibi kadim bir tarihin çocukları açısından çok şey ifade etmeyen bu sunumu abarta abarta birbirimize anlatmaktan vakit bulup kendi geçmişimizdeki güzelliklerle, ilginçliklerle buluşamıyoruz.

Dolayısıyla tarih, kuru bilgi yığınından, savaşlardan, bir bakıma kılıç-kalkandan ibaret kalıyor. Tabii bu da gençlerin ilgisini pek çekmiyor.

Asıl suç ilgilenmeyen gençlerde değil, dünyanın en cazip, en renkli tarihini “kılıç-kalkan tarihi”ne döndüren tarih yazıcılarında ve anlatıcılarında…

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23