• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Yavuz Bahadıroğlu
Yavuz Bahadıroğlu
TÜM YAZILARI

“Vezaret kemalat ile kaimdir!”

09 Temmuz 2019
A


Yavuz Bahadıroğlu İletişim: [email protected]

Başlığa çektiğim cümle Fatih Sultan Mehmed’e aittir.Tam bir “terkip”tir, prensiptir, hatta hayat nizamıdır!

Özellikle “kemalât” kelimesi tüm faziletleri kapsayan bir kavramdır. İçinde bilgi, ahlâk güzelliği, şefkat, iyilik, vicdan, terbiye ve edeb barındırır: Bir bakıma bu tek kelime “insanlık şartnamesi” gibidir.

Şimdi olaya gelelim…

Fatih Sultan Mehmed, Mahmut Paşa’yı vezir-i âzamlıktan (başbakanlık) uzaklaştırdıktan birkaç sene sonra tekrar sadrazamlığa getirmek istiyor…

Mahmud Paşa dayanamıyor, Padişah’ın affına sığınarak, sebebini soruyor…

Öyle ya, Padişah aynı, devlet aynı, Mahmud aynı; öyleyse neden azledilip tekrar teyin edilmektedir? 

Padişahın cevabı ibret vericidir:

“Arnavutluk’ta Nasuh Bey’in ahaliye zulüm ve gadr ittüğün duyduk. Eğer bundan haberin yoğ ise, memalik ef’alinden (memlekette olup bitenlerden) gaflettesün (habersizsin) dimektür…

“Haberin var da def’i yolun tutmamış isen, (haberdar olduğun halde tedbir almamışsan) zulme rıza ittün sayılur. 

“Ne gaflet, ne de zulüm ile vezarette (bakanlıkta) muvaffak olunamaz. Vezaretti kemâlat (olgunluk-beceriklilik) esastır. Vezarette kemalât olmazsa, umran ve imâret de olmaz. Seni anın içün azlittuk. Lâkin senden elyak vezir bulamadığumuzdan tekrar nasb eyledük.” (senden daha lâyığını bulamadığım için tekrar atamak zorunda kaldım).

“Vezarette kemalât” diyor, Fatih…

Bir bakıma tüm zamanlara mesaj veriyor…

Yani bakanlığa atayacağınız kişilerin bilgili, görgülü, temiz, ahlâklı, dürüst, şefkatli, vicdanlı, terbiyeli, mütevazı, becerikli ve edepli olmalarına âzâmî ölçüde dikkat gösterin demek istiyor. 

Türkiye’nin buna çok ihtiyacı var.

***

Osmanzade Taib’in “Hadikat-üs Selatin” isimli eserinde anlatılan, Yıldırım Bayezit dönemine ilişkin ilginç bir hikâye var… 

1300’lü yıllar…

Osmanlı tahtında genç padişah Yıldırım Bayezid oturuyor...

Molla Fenari o günlerde tekmil Osmanlı Devleti’nin “Müftiil enam”ı, yani Yüksek Mahkeme Başkanı.

Bir davada Padişah’ın mahkemeye gelip şahitlik etmesi gerekiyor.

Padişah geliyor. Şahitlik edeceğini söylüyor. Fakat Molla Fenari, şu gerekçeyle Yıldırım Bayezid’in şahitliğini reddediyor: 

“Terk-i cemaat eyledüğün şuyu’ bulmağılen, şahadetün caiz değildür!”

İmparatorluk Türkçesini cumhuriyet Türkçesine çevirelim:

“Namazlarını cemaatle kılmadığın söylendiğinden (belki hiç kılmıyorsun ihtimaline binaen, aksini ispatlayana kadar) şahitliğini kabul etmiyorum!”

Buna karşılık Padişah’ın tavrı, okul kitaplarımızda iddia edildiği gibi, “Urun kellesini” tarzında değil, çünkü o da adalete inanıyor. Eksikliği gidermek için de hemen tedbir alıyor. Ne tedbir aldığını yine “Hadikat-üs Selatin”den okuyalım:

“Hünkâr, saray-ı hümayunları pişgâhında bir camii şerif bina idüb evkaat-ı hamsede cemaate müdavemet buyurdular.”

Yani, Yıldırım Padişah, sarayının bahçesinde bir cami yaptırıp (bugünkü Yıldırım Bayezid Camii) beş vakit namazını cemaatle kılmaya başlıyor.

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23