• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Yavuz Bahadıroğlu
Yavuz Bahadıroğlu
TÜM YAZILARI

Zamana ibret!

27 Aralık 2016
A


Yavuz Bahadıroğlu İletişim: [email protected]

Zaman içinde karşı karşıya gelinen olaylar, tarihsel olguların güncel yansımalarından ibarettir.

Olaylar karşısında düştüğümüz şaşkınlık ve çaresizliğimiz ise, tarihi gerektiği kadar bilememekten ya da yaşadığımız zamana taşıyamamaktan, bir bakıma ibret alamamaktan dolayıdır.

Bu bakış açısıyla J.J.Rausseau, tarihi, “Okuyana kendi gözünün görme derecesine göre yol gösteren bir kılavuz” şeklinde özetlerken, Voltarie, “Tarih, milletlerin tarlasıdır; her millet geçmişte bu tarlaya ne ekmişse, gelecekte onu biçer” diyerek, tarihin günceli belirlemedeki rolüne vurgu yapıyor.

Biz tarihin içine “şefkat”, “adâlet” ve “merhamet” ekmiş bir milletiz: Batı’nın oyunlarını bu meziyetlerimizle bertaraf ettik. Şu son oyunu da boşa çıkaracağız inşallah. İçiniz rahat olsun!

Size Niğde’nin Hacı Abdullah Kasabası’ndan Şehit Muallim Hasan Edhem’in, Çanakkale cephesinden annesine yazdığı mektubu sunuyorum. Bakın ki, günümüz şehitlerinin mektuplarına ne kadar benziyor. Aralarında yüz yıl olmasına rağmen, “gaye birliği” ne kadar net görünüyor.

“Vâlideciğim! Dört asker doğurmakla müftehir (iftihar eden) şanlı Türk annesi!

“Nasihatâmiz mektubunu, Divrin Ovası gibi güzel, yeşillik bir ovacığın ortasından geçen derenin kenarındaki armut ağacının sâyesinde (gölgesinde) otururken aldım. Tabiatın yeşillikleri içinde mest olmuş ruhumu bir kat daha takviye etti. Okudum, okudukça büyük büyük dersler aldım. Tekrar okudum. Şöyle güzel ve mukaddes bir vazifenin içinde bulunduğumdan sevindim. 

“Gözlerimi açtım, uzaklara doğru baktım. Yeşil yeşil ekinlerin rüzgâra mukavemet edemeyerek eğilmesi, bana, annemden gelen mektubu selâmlıyor gibi geldi. Hepsi benden tarafa doğru eğilip kalkıyordu ve beni, annemden mektup geldi diye tebrik ediyorlardı. 

“Gözlerimi biraz sağa çevirdim, güzel bir yamacın eteklerindeki muhteşem çam ağaçları kendilerine mahsus bir seda ile beni tebşir (tebrik) ediyorlardı. 

“Nazarlarımı sola çevirdim, çığıl çığıl akan dere, bana vâlidemden gelen mektuptan dolayı gülüyor, oynuyor köpürüyordu. 

“Başımı kaldırdım, gölgesinde istirahat ettiğim ağacın yapraklarına baktım. Hepsi benim sevincime iştirak ettiğini, yaptıkları rakslarla anlatmak istiyordu. 

“Diğer bir dalına baktım, güzel bir bülbül, tatlı sedâsı ile beni tebşir ediyor ve hissiyatıma iştirak ettiğini ince gagalarını açarak göstermek istiyordu. 

“O güzel çayırın koyu yeşil bir tarafında, çamaşır yıkayan askerlerim saf saf dizilmişler. Gayet güzel sesli biri ezan okuyordu. 

“Ey Allah’ım! Bu ovada onun sesi ne kadar güzeldi. Bülbül bile sustu, ekinler bile hareketten kesildi, dere bile sesini çıkarmıyordu. Herkes, her şey, bütün mevcudat onu, o mukaddes sesi dinliyordu. Ezan bitti. O dereden ben de bir abdest aldım. Cemâat ile namazı kıldık. Yeşil çayırların üzerine diz çöktüm. Bütün dünyânın dağdağa ve debdebelerini unuttum. Ellerimi kaldırdım;

“Ey Allah’ım! Ey şu öten kuşun, şu meleyen koyunun, şu secde eden yeşil ekin ve otların, şu heybetli dağların Hâliki! Sen bütün bunları Türklere verdin. Yine Türklerde bırak. Çünkü böyle güzel yerler, Seni takdir eden ve Seni ulu tanıyan Türklere mahsustur. 

“Ey benim Rabbim! Şu kahraman askerlerin bütün dilekleri, ism-i celâlini İngilizlere ve Fransızlara tanıtmaktır. Bu şerefli dileği ihsân eyle ve huzurunda titreyerek, böyle güzel ve sakin bir yerde sana duâ eden biz askerlerin süngülerini keskin eyle. Düşmanlarını zâten kahrettin, bütün bütün mahveyle!” diye bir duâ ettim ve kalktım. Artık benim kadar mes’ûd, benim kadar mesrur bir kimse tasavvur edilemezdi. 

“İnşaallah düşman askerlerini kahreder de zaferle yanına döner ve düğünümü yaparız olmaz mı? Valideciğim, bizleri dualarından unutma! Allah senden razı olsun...  Oğlun Hasan Edhem; 4 Nisan 1331(17 Nisan 1915).”

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23