• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Zekeriya Say
Zekeriya Say
TÜM YAZILARI

“Ne kadar az Amerikan malımız varsa bizler o kadar çokuz!”

17 Ağustos 2018
A


Zekeriya Say İletişim: [email protected]

Türkiye içinde bulunduğumuz asırda, Amerika’nın türlü türlü ihanet ve yaptırımlarına maruz kaldı.

Mesela, bugün ülkemizde uygulanan “ezberci eğitim sistemi” bile, bize ABD’nin mirası.

İsmet İnönü zamanında imzalanan ve Türk milletine “ezberciliği” dayatan “Fulbright Anlaşması”yla, milli eğitim sistemimiz resmen ABD’nin güdümüne girmiş. Dördü T.C. vatandaşı, dördü de ABD vatandaşı (ki bu üyeler genelde CIA ajanıdır) olmak üzere sekiz üyeden oluşan Fulbright Eğitim Komisyonu’nun, Türkiye’de yaklaşık 6 bin öğrenciye burs verdiği bilinen bir gerçek. O bursiyerlerin isimlerine bakıldığında, ABD’nin burs vermekteki maksadı daha net anlaşılacaktır.

*

Amerika’nın iç işlerimize müdahalesi keşke eğitimle sınırlı kalsaydı…

Küresel Haydut Amerika, Türk devlet adamlarına da ziyadesiyle musallat olmuştur.

Bu tasalluttan en çok pay sahibi olanlardan biri de, rahmetli Adnan Menderes’tir.

ABD Başkanı Eisenhower, “Başbakan” seçilmesinin ardından ABD’ye yaptığı ilk gezisinde, Adnan Menderes’i kaldığı otel odasında ziyaret etmiş, onuruna bir de öğle yemeği vererek onu etkisi altına almaya çalışmıştır.

Amerika’nın bu kumpaslarına kanmayarak, “Bağımsız bir Türkiye” için canla başla çalışan Adnan Menderes, 27 Mayıs darbesinden kısa bir süre önce ABD’ye yaptığı son ziyarette değil resmi törenle karşılanmak…

Havaalanına Menderes’i karşılamak maksadıyla hiç bir ABD’li yetkili gelmemişti.

Amerikan Dışişleri Bakanı Müşaviri Christian A. Herter ise, randevusuna tam zamanında gelen merhum Menderes’i uzun bir müddet beklettikten sonra, yalnızca 15 dakika görüşmüştü.

Associated Press haber ajansı da, yarım saat süren Menderes-Eisenhower görüşmesini, “üç dakika” şeklinde yalan ifadelerle haberleştirerek, büyük bir algı operasyonuna imza atmıştı.

 

*

ABD Başkanı Lyndon B. Johnson’ın, Başbakan İsmet İnönü’ye 5 Haziran 1964’te gönderdiği ve Türkiye’yi bir sömürge ülkesi gibi alenen tehdit ettiği “Johnson Mektubu” da, Amerika’nın Türkiye’ye yaptığı alçak operasyonlardan biridir.

Bilindiği gibi;

“Türkiye’nin Kıbrıs’a yapacağı olası bir harekâtta, ABD tarafından verilen hiçbir askerî silahı kullanamayacağı” yazılı olan mektup nedeniyle İsmet İnönü;

MGK’da alınan “Kıbrıs’a müdahale etme hakkını” kullanmamış, Rumlar’ın Kıbrıs’taki katliamına seyirci kalmıştı.

*

Ayrıca;

ABD’nin, 12 Mart 1971 muhtırasından sonra cuntacıların eliyle haşhaş ekimini yasaklayıp, yarım milyon çiftçiyi işsiz bırakması..

*

20 Temmuz 1974’te yapılan Kıbrıs çıkarmasından dolayı, ambargo kararı alıp, Türkiye’ye silah satışlarını durdurması ve 200 milyon dolarlık yardımı askıya alması..

*

Amerikalıların “Our boys dit it” dediği 12 Eylül 1980 darbesinden sonra,  daha önce kapatılan üslerin yeniden açılması..

*

1991’deki “Çekiç Güç” dayatması..

*

1992’de ise “Kararlılık Gösterisi-92” adlı NATO tatbikatında, Muavenet’in 2 Amerikan füzesiyle vurulması..

*

“1 Mart Tezkeresi”nin TBMM’de reddedilmesine, 4 Temmuz 2003’te, Kuzey Irak Süleymaniye’deki Türk Özel Kuvvetleri Bürosu’na baskın yapıp 3’ü subay 8’i astsubay 11 Türk askerinin başına çuval geçirmesi…

*

Gezi olaylarında Amerikan TV kanallarının 8 saat boyunca kesintisiz yayın yapması…

*

15 Temmuz kalkışmasında FETÖ’cü hainlere İncirlik üssünden destek vermesi ve firari FETÖ’cüleri Amerika’da himaye etmesi…

*

Darbe kalkışmasının kilit ismi olan ajan Metin Topuz’un ABD İstanbul Başkonsolosluğu çalışanı olması…

*

Rusya ile yapılan S-400 anlaşmasının iptali için Türkiye’ye baskı uygulaması…

Ve son olarak;

“Pastör  Brunson krizi”ni, Amerika’nın Türkiye’ye karşı sahnelediği ihanetler listesine eklemek mümkün…

 

**

Evet!..

Yukarıda saydığım “tehdit, darbe, ambargo, kumpas” gibi örnekler, Amerika’nın Türkiye’ye yönelik uyguladığı ve son bir asrı kapsayan yaptırım ve ihanetlerin yalnızca birkaçına örnek teşkil ediyor.

Hepimiz biliyoruz ki, Amerika’nın yaptığı ihanetleri eksiksiz olarak saymaya kalksak liste uzayıp gidecek…

İşin garip tarafı ise;

ABD’nin bunca ihanet ve yaptırımına millet olarak, hiçbir zaman birlikte organize olup;

“Tek ses, tek vücut” halinde tepki koyamamışız.

Hâlbuki bu kadar ihanet ve zulüm değil bir millete, herhangi bir canlı topluluğuna yapılmış olsa, eminim onlar Amerika ile tüm bağlarını koparırlardı.

*

Yazar Mark Twain;

“Sıcak bir sobanın üzerine oturan kedi bir daha sıcak sobanın üzerine oturmayacaktır, fakat soğuk bir sobanın üzerine de oturmayacaktır” der..

Fakat ne yazık ki bizler,

Yaklaşık bir asırdır Amerika karşısında, bir kedi kadar bile irade beyan edememişiz.

Bu nedenle de, her seferinde ABD’nin kurduğu tuzağa düşmüşüz.

*

Amerika ile en son yaşadığımız “Rahip Brunson krizi” bu özellikte olmadığı için önceki krizlerden farklı.

İster küçük deyin, ister büyük; Türk milleti olarak ilk kez ABD’nin yaptırımlarına azim ve kararlılıkla topyekûn karşı çıkıyoruz.

Schiller’in ifadesiyle bu kriz;

“Eski devirin kapandığı, yeni bir devrin başladığı”nın habercisidir…

Doğrudur…

Bu direnç yüzünden, millet olarak ileride belki de çok büyük bedeller ödemek durumunda da kalabiliriz…

Kim bilir bu kriz nihayete erdiğinde milletçe daha da fakirleşebiliriz..

Fakat!

Romain Rolland’ın roman karakteri Colas Breugnon‘ın, yangında evi yanarken;

“Ne kadar az şeyim varsa ben o kadar çokum” diye haykırdığı gibi;

Bizler de;

“Ne kadar az Amerikan malımız varsa, bizler o kadar çokuz!” diye haykırırsak, inanıyorum ki;

İnşallah bu sefer kesinlikle kazanan taraf biz olacağız!...

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23