AKİT MENÜ

Aktüel

İşte Türkleri işaret eden o ayet: Allah yakında öyle bir topluluk getirir ki...

Gazeteci Yazar Mustafa Özcan'ın "Türkler Kur’an’la müjdelendi mi?" başlıklı yazısı Barış Kalkanı Harekatı ile tekrar akıllara geldi. Özcan, Maide Suresi 54'üncü ayetin Türklere işaret ettiğini yazmıştı.

2020-03-01 22:59:48

Gazeteci Yazar Mustafa Özcan 11 Aralık 2013 tarihli Yeni Akit Gazetesi'nde yazdığı yazıda, Maide Suresi 54'üncü ayetin Türklere işaret ettiğini yazmış ve çarpıcı ifadelerde bulunmuştu.

İşte Mustafa Özcan'ın o yazısı:

Maide Suresinin 54’üncü ayetinde Araplardan sonra İslam’a hizmet edecek ve İslam’ın şevketini temsil edecek ikinci bir milletten söz edilmektedir. Bu ayet ikinci milletin ya da Arapların halefi veya ikinci Kureyş’in kim olacağına işaret etmiş ama tayin etmemiştir. Kimileri bazı hadislerden yola çıkarak bunun Persler olacağına hükmetmiştir. Lakin tarihi süreç bunu yalanlamakta ve nakzetmektedir. Zira İran ve İslam toprakları İslam’dan sonra Perslerden ziyade Türkler tarafından yönetilmiştir. Safevilerden sonra da İran’da Pers-Türk karma yönetimleri işbaşına gelmiştir. İran en az 1000 yıl Türkler tarafından yönetilmiştir. Osmanlılardan önce en şaşaalı Türk-İslam devleti Selçuklulardır. Bunların başkenti ise bugün Tahran’ın yerinde bulunan Rey şehridir. İranlılar veya Persler Abbasi hilafeti döneminde ise sadece aracı veya yardımcı bir millettir. Dolayısıyla İslam sonrasında bir varlık gösterememişlerdir. İran Devriminden sonra ise Maide Suresinin 54’üncü ayeti tefeül veya zorlama yolu ile İranlılar lehine yorumlanmak istemiştir. Ayetten onlara iz düşürülmek ve tarih düşürülmek istenmiştir. Önce söz konusu ayete bir bakalım: “Ey iman edenler, içinizden kim dininden dönerse, duysun: Allah onların yerine, kendisinin sevdiği, onların da kendisini seveceği, mü’minlere karşı boyunları aşağıda, kafirlere karşı başları yukarıda, Allah yolunda savaşan, dil uzatanın kınamasından korkmayan bir kavim getirir …” Bu ayetin doğrultusunda Tunuslu düşünür ve Nahda hareketi Lideri Raşid Gannuşi, Selman-ı Farisi’ye dayandırdığı bir rivayetle Arapların İslam misyonunu bırakmaları üzerine bu misyonu İranlıların deruhte edeceklerini ve devralacaklarını ileri sürmüştür. Peygamberimiz mezkur ayeti yorumlama sadedinde Selman-ı Farisi’nin omzuna dokunarak, bu misyonun muhatapları olarak Selman-ı Farisi ve onun kavmini göstermiştir (Abbas Hameyar: İran ve Müslüman Kardeşler sayfa 239, Beyrut-Lübnan). Devrim sürecinde böyle romantik yorumlar yapılmıştır. Lakin köpük gitmiş kum kalmıştır. Hak ortaya çıkmıştır.

*

Maide Suresinin 54’üncü ayetinde, ‘dinden dönerseniz’ şartıyla Arapların yerine yeni bir kavim getirileceğine hükmedilmektedir. Aya bu kavim kim ola ki? Bu ayette yeni milletin, Allah’ı seven Allah’ın da kendisini sevdiği bir kavim olacağı ifade edilmektedir. Bu milletin ikinci vasfı ise Müslümanlara karşı merhametli, başı eğik ve mütevazi, küffara karşı ise şedit ve yılmaz olacağı ifade edilmektedir. Suriye cephesinde kimin Müslümanlara karşı ezik ve küffara karşı şedit olduğu ortaya çıkmaktadır. Kur’an’da sıfatı belirtilen ikinci millete atıf yapan başka ayetler de vardır. Muhammed Suresi 38’inci ayette de yine "(Gevşer) Yüz çevirirseniz Allah sizi başka bir kavimle değiştirir ve onlar sizin gibi olmazlar" buyrulmaktadır. Demek ki Maide 54’üncü ayeti ile Muhammed Suresinin 38’inci ayeti her ikisi de aynı millete parmak basmakta ve Araplardan sonraki İslam’ın hizmetine giren ikinci millete işaret etmektedir. Abbasilerden sonra bu hizmeti yapan Türkler olmuştur. Selçuklu ve Osmanlıların toplamı bile bu ikinci milletin sıfatını ve dolayısıyla ismini de ortaya koymaktadır. İranlılar ayrılık peşinde koşarken Osmanlılar daima içeride birliğin temsilciliğini yapmışlar dışarıya karşı da var güçleriyle cihadı idame ettirmişlerdir. Ümmetin birliğini dirliğini temin etmiş ve iki yakasını bir araya getirmişler ve harici tehlikelere karşı da Zülkarneyn Seddi gibi set olmuşlardır.

*

Kur’an’da ikinci milletle alakalı olarak sahabelere mülhak ve onların devamı olan bir topluluktan bahsedilmektedir. Cum’a suresinin 3'üncü ayetinde şöyle buyrulmaktadır: “(Allah, o peygamberi) onlardan henüz kendilerine katılmayan başkalarına da göndermiştir. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” Elbette bu ayette umum ve husus anlamlar vardır. Ayet İslam’ın küresel ve evrensel olduğunu ifade ediyor. Ümmilere yani Araplara iltihak ederek, katılarak İslam ile şerefyab olacak yeni milletlerden bahsediliyor ve onların henüz İslam haziresine girmedikleri ve pek yakında girecekleri müjdeleniyor. Hususi olarak ayet Acemlere işaret etmektedir. Acemler de Arapların goyimleri yani Arap olmayan kavimlerdir. Bunların başında da Türkler gelmektedir. Elbette İranlılara bakan yüzü de olsa da bu çok belirgin değildir. Selman–ı Farisi, Ebu Hanife, Cüneyd ve Abdulkadir Geylani gibi İslam dairesine hususiyet arz eden isimler olsa bile Perslerin İslam’a hizmetleri üç hususla gölgelenmiştir. Bunlardan birisi Maniheizm altında zındıka gibi yıkıcı cereyanlara rüzgar vermeleridir. İkincisi ise İslam sonrasında şuubiye damarını temsil etmeleridir. Bu damar onlarda halen güçlüdür. Üçüncüsü de milli bir mezhep veya merdüperestlik mesleği olan Şiiliğe bağlılıklarıdır. Rafsancani’nin eski danışmanlarından Sadık Ziba Kelam hala Şiilik ve Şuubilik akımının İran’da derin bir etkiye ve izlere sahip olduğunun altını çizmektedir. Muhammed Suresinin 38’inci ayetini tefsir eden İbni Kesir ve Medarik sahibi Nesefi gibi müfessirler bu kavimden maksat Selman-ı Farisi ve milleti olduğunu söylese de aslında umum olarak Acemler kastedilmiştir. Acemlerin hassası da Türklerdir. Tarihi hizmetleri ortadadır. "İman Süreyya’da da olsa İran’dan bazı kimseler onu elde edeceklerdir" hadisi Pers milletinin umumu faziletini değil Persler içinde Selman, Ebu Hanife, Cüneyd ve Geylani gibi zevata işaret etmektedir. Ayetler siyaseten asla ve kat’a Perslere işaret etmiyor. Belki Türklere işaret ediyor. Zaten Ebu Hanife, Cüneyd gibi zevatın peşinden gidenler de günümüzde Sünni kitlelerdir. İranlılar Şiileşinceye kadar ilk 8 yüzyılda İslam’a ve İslam kültürüne hatırı sayılır nispette ve candan hizmet etmişlerdir. Lakin onlarda iki damar da her zaman canlı kalmıştır. Birincisi samimiyet damarıdır. Diğeri de entrika damarıdır. Entrika damarı Müslümanlara çok büyük zararlar vermiştir. Maide Suresinin 54’üncü ayeti ve Muhammed Suresinin 38’inci ayetlerini tefsir eden Vanizade Mehmet Efendi gibi zevat ise Araplara redif olan ve muakip olan ikinci milleti Türkler olarak tanımlamış ve isimlendirmiştir. İkinci milletin sıfatları üzerinden Türklere ulaşmıştır. Tarih bunun ispatıdır ve devamı da biiznillah bütün Müslümanların muavenetiyle yoldadır.

Yorumlara Git

İsrail’den skandal talimat! Savaş kuzeyde resmen başladı

Amerikalılar Trump’ın mitinginde dehşeti yaşadı! Gizli Servis bilerek müdahale etmemiş

İsrail’in vaadettiği serveti elinin tersiyle itti: Kanlı para istemem!

Bazı fakülte ve enstitülere kapatma kararı Resmi Gazete'de

Hukuk tarihinde bir ilk! Resmen başladı: Kirayı o belirleyecek…