Aktüel
'Dehşetli bir din istismarı; Fetöcülük!'
Hukukçu yazar Av. Ömer Faruk Uysal, 'Dehşetli bir din istismarı; Fetöcülük!' başlıklı bir yazı kaleme aldı.
İşte Av. Ömer Faruk Uysal'ın kaleme aldığı o yazı;
Her değerli ve önemli şey istismar edilebilir. Zatında değerli olmasa da, değerli sanılan popüler şeyler de suistimale açıktır.
Mesela Siyonizm, kadim Tevrat ve Hz. Musa Peygamberin ağır bir istismarıdır. Musa Peygamber bugün yaşasa, zalim, Siyonist, İsrailin değil, masum, haklı, Filistinin safında olacaktı. Firavuna karşı verilen mücadele Netanyahuyu karşı verilecekti! Araplar ve Yahudiler, Hz. İbrahimin torunları ve aynı soydan, sami ırkındandır, semitiktirler. Ama antisemitizm kavramı Yahudi'yi korurken, Arabı gömer! Antisemitizm de bir suistimaldir.
Haçlı seferleri, Ruhban sınıfı, Evanjelizm, kadim İncil ve Hz. İsanın bir istismarıdır. Hz. İsanın öğretisi, Hristiyanlık adına yapılan hiçbir zulmü onaylamayacak, köleştirme, sömürgeleştirme, işgal ve soykırımları lanetleyecekti!
Vahşi Kapitalizme karşı insanların eşitlik ve kardeşlik hissiyatı, isyan ahlakı ve adalet duygusu, Marksizim temel motivasyonudur. Yoksa, bilimsel Sosyalizm diye kimse, heyecanlanıp, tehlikeye atılmaz. Sosyalizmin bilimsel olmadığını da, tarih laboratuvar test edip onayladı. Bugün Sosyalizm, DHKPC ve PKK gibi terör örgütlerinin istismar konusudur.
Kemalizm de bağımsızlık arzumuz, İstiklal harbimiz ve zaferimizin, Batı'yı yakalama hevesimizin, bir istismarıdır, denebilir.
İslam da tarih boyunca çok istismarlara uğramış, sahte şeyhler, mehdiler, hatta sahte peygamberler çıkmıştır. Ruhban sınıfı kadar olmasa da, din tüccarları olagelmiştir!
Fetöcülük de, bir din istismarıdır. Hem de en yaygın ve etkin ana akım Sünni, Türk, Hanefi, yapılar zemininde boy göstermiştir. Son asrın en önemli ekollerinden, dünya çapında yayılmış Risale-i Nur’u da, kullanmak istemiştir. Büyük etkisi ve yıkıcılığı, maruz kaynakların sağlamlığına, yaygınlığına dayanır. İslam alemine hükmetmenin ve temsil etmenin yolu, Sünni Türk dünyaya hükmetmekten geçer. Son bin yılda Selçuklu ve Osmanlı hükümranlığı bunu ispat eder.
Bugün Fetöcülük, delilleriyle ortaya çıkmıştır ki, spontan bir İslami hareketin, sonradan bozulmasından çok, baştan öyle kurgulanmış olmalıdır. İlkokul mezunu sıradan bir vaiz, daha 1970'te MİT müsteşarı, Vehbi Koç, Diyanet İşleri Başkan yardımcısı Yaşar Tunagür ve bazı generaller ile ne toplantıları yapmış olabilir? Türk istihbaratı dediysek siz onu, o zaman için CIA Ortadoğu İstasyon şefliği anlayınız! Fuat Doğu, bunu açıkça itiraf etmiştir.
İnönü CHP'sinin efsanevi Genel Sekreteri Kasım Gülek, Gülen'e yazdığı mektuplarını, "mübarek ellerini busederek" bitiriyordu. Vasiyeti gereği cenaze namazını Gülen kıldırdı. Ya Demirel ve bilhassa Ecevitin Gülen ilgisi! CIA ve içimizdeki adamları, BND, Mossad, vs. desteği olmadan TSK, Emniyet, İstihbarat sızmaları, medya, finans, üniversiteler ve binlerce, dünyaya yayılmış "Türk okulu" mümkün olabilir miydi? 13 televizyon, 8 üniversite, banka, traj rekortmeni gazete ve dergiler. Küresel emperyalizme rağmen değil, destekleriyle büyütüldü! Türk okulları, gerçekte Amerikan okullarıydı.
Türkiyede darbe mekaniği hep ABD düğmesiyle harekete geçmiştir. Sahih Müslüman bir vaiz, bu mekanizmaya hükmedemez ve mobilize edemez. (15 Temmuz)Dünya çapında etkili bir sahih İslami hareketin merkezi ve lideri Pensilvanya'da olamaz. 12 Eylül ve 28 Şubatlarda Türkiyeyi güvenli bulan vaiz, artık ABD'yi güvenli bulmuş olacakki 1999'da ABD'ye sığınma ihtiyacı duymuştur. CIA, "yazık bu zavallı hocaya" deyip korumasını, elbette kontrolünü üstlenmiş olmalıdır!
Bazıları bilerek, bazıları bilmeyerek, Fetöcülük ile Nur cemaatini birbirine karıştırıyor. Buna delil olarak Risale-i Nur’a ilgileri gösteriliyor. Ancak, bu gerekçe geçersizdir. Said Nursi’nin talebeleri, üstadlarıyla hiçbir rekabete girmez, Risale-i Nur’a nazire yapmaz, üstad deyip talebeliği ile iktifa ve haydi iftihar ederler. Gülen hiçbir zaman Bediüzzaman'a üstadım demedi, adını bile açıkça anmadı. Çünkü kendisi bir "Kainat imamı", "Mehdi", hatta, yeryüzüne geri dönen "Hz. İsa", adamları, "Altın nesil", "Kudsiler", kurmayları ise, "Başyüceler" idi! Said Nursi ise, irtidad-ı mutlak rejimi tarafından zindanlarda, sürgünlerde, hor görülmüş ve defalarca zehirlenmiştir. Böyle megaloman iddialardan da beridir.
Nursi, talebelerine; "biz ders arkadaşlarıyız, olsa olsa bir üstadlık girer" diyerek yatay bir ilişki kurmuş, bunu önemsemiş ve vurgulamıştır. Halbuki Fetöcülük çok sıkı bir hiyerarşi, dikey örgütlenme, kripto hücreler, il, ülke ve kıta imamları, espiyonaj, her türlü illegal ve ahlak dışı operasyon vs. vs.
Fetöcülerin Risale-i Nur da, okumaları Nur cemaati ile iltibasa delil ise, Kur'an da okuyorlar. Bu Bütün Kur'an kurslarını ve ehl-i Kuran'ı Fetöcü mü yapar? Veya diğer cemaat ve tarikatlar gibi namaz kılıp, oruç tutuyorlar diye, birlikte Fetöcü mü oluyorlar? Fetöcülük bir İslami hizmet görünümündeydi. Diğer tarikat ve cemaatler de İslami hizmet yapıyorlar. Tamamına aynı mahiyette ve karakterde diyebilir miyiz?
Unutulmamalıdır ki, Fetöcülük her yere sızdığı gibi, Akpartiye de sızmıştı. 2013 dershaneler krizine kadar, Zaman gazetesi Akparti lehine yayın yapardı. 2010 büyük Anayasa değişikliği referandumunda Gülen; "Ölüleri bile kaldırıp, referandumu desteklemeli" derdi. Bu Akpartiyi Fetöcü mü yapar?
Şurası muhakkakki, bu tür kökü dışarıda yapılar, dini, imanı, Kur'an'ı, İslami hizmetleri, tarikat ve cemaatleri, iktidarı, muhalefeti, Risale-i Nur’u, yerli ve milli görünmek için, büyük bir potansiyeli kullanmak için, herşeyi ama herşeyi suistimal eder ve etmiştir. Burada Bediüzzaman ve Risale-i Nur'un hiçbir günahı olamaz.
Nasıl ki, Adnan Oktar ve Said Nursi’nin taban tabana zıddiyetlerini saymaya ve ispata hacet yoktur. Bu abesle iştigal olur. Bediüzzaman ile Gülen zıddıyeti için de durum aynıdır. Bunun için yüzlerce sayfa yazılabilir ve delillendirilebilinir. Ancak bunu zul addediyoruz. Zira CIA aparatı bir ihanet örgütü ve baş terörist ile, Bediüzzaman birlikte anılmamalı. Fakat, bu mevzu madem hala karıştırılabiliyor ve cahili de çok. Birkaç temel farkı belirtmek de zaruri olabilir.
Üstad "biz bir cemaatiz, cemiyet (örgüt) değiliz" der. Cemaat'ten ise tüm Ümmet-i Muhammedi kasteder. Nurculuk, mütedahil dairelerden müteşekkil bir ümmetin dairelerinden biridir. Herkesin her sahih daire ve kaynaktan faydalanmasına hizmet eder. "Mesleğim haktır fakat, hak olan sadece benim mesleğimdir" demez. Hücre tipi kripto örgütlenmeden beridir.
En çok ihlas, samimiyet, dünyevi-uhrevi beklentisizlik ve içtenliği önemser.
"Muhakka ki, Biz sana kitabı hak ile indirdik. İbadetini ihlas ile Ona yönelterek sadece Allah'a kulluk et. Bilin ki, şirkten ve riyadan uzak halis din Allah'a mahsustur." Zümer 2-3
"İnsanlar helak oldu-alimler müstesna. Alimler de helak oldu- ilmiyle amel edenler müstesna. Amel edenler de helak oldu-ihlaslı olanlar müstesna. İhlaslı olanlara gelince, onlar da pek büyük bir tehlike ile karşı karşıyadır" Hadis-i Şerif, Keşfü'l Hafa, İhyau Ulumi'd-Din "İhlasla bir dirhem amel, ihlassız batmanlarla amele racih olduğunu bilmekle..." 20. Lema. Bu hususların yeraldığı İhlas risalelerinin en az 15 günde bir okunmasını isteyen bir Nursi! Değil bir maddi-manevi karşılık, değil bir iktidar projesi, herhangi bir manevi makam dahi beklemez. Rıza-i İlahiden başka tahsil olunacak bir şey yoktur. Cennet dahi!
Kur'an'da her Peygamberin lisanı ile defalarca aktarılan: "İn ecriye İlallah" (Bu tebliğ hizmetime karşılık sizden bir ücret beklemiyorum. Benim ücretim 'eğer lütfedecekse' Allah'a aiddir.) ayeti de temel bir şiardır!
Bu sebeple Said Nursi, alimliğine hürmeten ve hizmeti karşılığına dönüşebilir diye, dostlarından dahi, bir miktar bal, bir kase yoğurdu hediye kabul edemez, eğer eder ve yerse hasta olur, bedeni kabul etmezdi. İnsanların hürmetine, belkide hayran bir bakışına maruz kalmamak için, onlarla vicahen görüşmek istemez, Risale okumak bundan çok daha iyidir, derdi. Bir kase yoğurdu hediye kabul etmeyen Nursi, ABD adına kanlı bir darbe ile iktidar arayan bir ihanet, hiç bir olabilir mi?
Kur'an-ı Kerim sistematiğinde, esas vurgu, İman-küfür mücadelesinden çok, Tevhid-şirk mücadelesinedir. Denebilir ki, Allah tam bir ilahsıza hitap etmez. Böyleleri pek azdır zaten. Esas, sahte tanrılar yıkılır, onlarla boy veren şirk reddedilir. En temel İslami ilke "Allah vardır" dan çok, "Allahtan başka ilah yoktur" La ilahe illallah, diye ifade edilir. İhlassızlık ise hafi de olsa bir şirktir(şirk-i hafi). Allahtan gayrısına, masivaya, bir itibar atfetmek, az da olsa değer vermektir. Bu sebepten alimimiz, "sayımız çok olsun, herkes bizden dinlesin ve faydalansın" temayülünü dahi nefsin bir hilesi ve ihlasa zarar olarak görür. Yeter ki Allah razı olsun, halkların kabulü tamamen Onun takdiridir! Bir tek ümmeti olan Peygamberler dahi azim Nübüvvet makamını haketmiştir.
Hapishanede Nursi’ye pek zulmeden bir cezaevi savcısı vardır. Onca eziyet ve zulümlerden sonra savcıya beddua etme noktasına gelmiştir. Hücresinden avluya bakarken, savcının yanındaki küçük kızı görür. Kızın savcının kızı olduğunu öğrenince beddua etmekten vazgeçer. Fetönün kameralar önünde, çoluk-çocuk dahil ateşli beddua seanslarını hatırlayalım! Cemaate (örgüte) gece yarıları beddua talimatları, hiç müminane tavır sayılabilir mi? İsrail zulmüne beddua yok, o, "Güneydeki sevilen ülke"
Said Nursi, talebeleri ile birlikte ağır bedeller ödemiş çok zulme uğramış bir allame. Kendisini Mekkeye götürmeyi ve orada yaşamasını teklif ettiklerinde, "imana ve Kur'an'a hizmet için Mekkede olsaydım, buraya gelmem lazımdı; çünkü, en ziyade burada ihtiyaç var..." demiştir. Fethullah Gülen ise 1999 yılından beri ABD'de kin ve nifak üretmiştir.
Yeni Said’in en mühim hususisetlerinden biri " müspet hareket ve asayişi muhafaza" anlayışıdır. Hakkımızı koruyacağız diye, bir polisin, Mehmetçiğin, burnu kanasın istemez. Kendisini isyan liderliğine davet eden Şeyh Said’e hitaben, " Asırlardır İslamın bayraktarlığını yapan bu milletin evlatlarına kılıç çekilmez, bu işten vazgeçin" demiştir. Büyük zulümler altındayken bile "müspet hareket ve asayişi muhafaza"yı esas tutar. ABD kontrolünde kanlı darbe, tanklarla araba içindeki insanları ezme, savaş uçaklarıyla TBMM'yi ve Özel Harekat karargahını bombalama değil bir müminin, bir insanın, işi olamaz.
Bediüzzaman ile Gülen'in ve Nur talebeleri ile Fetöcülüğün hiçbir benzerliği olmadığı gibi, birbirine zıt teşekküllerdir. Dahası Fetöcülük tüm Türkiye'ye çok ağır bedeller ödetmiş bir ihanet çetesi, zararlı bir oluşumdur. En çok zarara uğrayanlardan biri de, ağır istismar sebebiyle Risale-i Nur hizmet-i imaniyesidir!
Bu çok ağır ve acı tecrübe de gösteriyor ki, tarikat, cemaat ve sair dini gruplar için en mühim olan, görkemli üniversiteler, TV'ler, milyon trajlı gazeteler, bankalar, binlerce okul ve büyük şöhret değil, sağlam bir istikamet olmalıdır. Her gün 40 rekat namazda ki, niyazımızdır. İhdinessiratel müstakim, bizi doğru yola ilet, nimet verdiklerinin yoluna, gazaba uğrayanların ve sapıklarınkine değil!
Bir başka ibretli durum da şu değil mi? Küresel emperyalizmin Türkiyede ki, mutemedleri öncelikle, darbeler yaptırdığı Kemalist sivil-asker bürokrasi. Sonra, Sünni bir İslami hareket görünümlü terör örgütü Fetöcülük (ki o da darbeye kalkıştı!) Daha sonra da terörist, sosyalist, PKK. Kemalist, İslamist, Sosyalist, bir arada. Hepsi de aynı meşum el tarafından kullanılan, Türkiyenin bağımsızlığına, refah ve hürriyetine, esenliğine, kasteden aparatlar. İdeolojilerinin farklılıkları, fonksiyon farklılıkları doğurmuyor. Hepsi Türk siyasetinde, pekala aynı cebhede yer alabiliyor ki, bugün aynı cebhede birleştiler. Tamamı, seçilmiş meşru hükümetleri zayıflatarak, Batı, ABD ve Siyonizme hizmet ediyor. Marksist DHKPC vs. diğer altıncı kol faaliyetlerini de siz hesap ediniz. Böylelikle küresel emperyalizmin size resmi savaş açması ve fiilen işgal etmesi gibi masrafları olmuyor. Muhalefet cephesi ile birlikte zihinsel işgal de tamamlanmış oluyor!
Halk da sanıyor ki, çağdaşlık ve Kemalizm korunuyor. Veya İslama hizmet ediliyor. Veya Kürtlerin hakkı alınıyor vs. !!!