AKİT MENÜ

Kültür - Sanat

Toros yüzlü adam: Osman Yüksel Serdengeçti

Gazetemizin Okur Postası sayfasında İsmail Özcan imzası ile yayınlanan yazıda dava adamı Osman Yüksel Serdengeçti'nin unutulmaz nüktelerine yer verildi.

2014-11-18 19:36:08

İŞTE O YAZI:

10 Kasım 2014, örnek bir mücadele adamı olan Osman Yüksel Serdengeçti’nin ölümünün 31. yılıydı. 1917’de Antalya’nın Akseki ilçesinde dünyaya gelmiş olan Osman Yüksel Serdengeçti, 10 Kasım 1983’te İstanbul’da vefat etmiştir. Osman Yüksel’in doğduğu Akseki, Diyanet İşleri Başkanlığı yapmış olan ve Osman Yüksel’le de akrabalığı bulunan Ahmet Hamdi Akseki gibi büyük âlimler yetiştirmiş bir memlekettir.

Osman Yüksel’lin 66 yıllık ömründen çocukluk ve ilk gençlik dönemini çıkarırsak geriye kalan yaklaşık 50 yılı, son yıllarındaki hastalığı da dâhil Allah, din, vatan, millet, mukaddesat uğruna mücadeleyle dolu dolu geçmiştir. Bu yolda hiçbir zorluk, hiçbir engel (gözaltına almalar, tutuklamalar, mahkûm etmeler, fiilî sataşmalar) onu yıldıramamış, pes ettirememiştir. Bu mücadele aşkı yüzünden Ankara’daki lise tahsilinden sonra girdiği Dil Tarih Coğrafya Fakültesini bitirememiş, son sınıfta terk etmek zorunda kalmıştır.

Bu çapta bir eylem ve aksiyon adamı olmasına rağmen her fırsatta okuyarak gerekli fikrî donanıma da sahip olmuştur. Bu sayede bütün engellemelere rağmen aralıklarla da olsa uzun yıllar çıkarmayı başardığı “Serdengeçti” mecmuasının çoğu yazılarını kendi yazmış, yine çoğu bu yazıların kitaplaştırılmasından oluşan Mabetsiz Şehir, Bir Nesli Nasıl Mahvettiler, Bu Millet Neden Ağlar, Ayasofya Davası, Türklüğün Perişan Hali, Kara Kitap gibi eserler yayımlamıştır. Bu eserler yayımlandıkları dönemde çok önemli bir rol yerine getirmiş, hep itilip kakılan dindar/muhafazakâr çevrelerin, bilhassa o çevrelerin gençlerinin kendine güvenine, dik durmasına vesile olmuştur. Bu eserler de aynen yazarı gibi, bilhassa otoriter tek parti döneminin “Allah” demenin bile yasak olduğu, dinî düşünce ve inanç adına yaprak bile kımıldamayan suskun ortamında fırtınalar estirmeyi başarmıştır.

Osman Yüksel, sahip olduğu entelektüel birikimle 1960’lı 70’li yılların sağcı/muhafazakâr gazetelerinde uzun yıllar çok okunan, çok takip edilen köşe yazıları yazmıştır.

Osman Yüksel, inandığı ve savunduğu değerler uğruna mücadele ederken “yanımda, arkamda biri var mı?” dememiş, tek başına er meydanına atılmaktan asla çekinmemiştir. Gerçekten yiğit bir insandır ve yayımladığı dergiye ad olarak seçtiği ve sonradan da soyadı gibi kullandığı “serdengeçti” unvanı onun yiğitliğini çok iyi ifade etmekte ve onun mücadeleleriyle de çok iyi örtüşmektedir. İşte bu serdengeçti yönüyle Osman Yüksel, cumhuriyetten sonraki 50 yılın fikir ve siyaset hayatında en çok gündem oluşturan şahsiyetlerden biri olmuştur.

Osman Yüksel Serdengeçti, hayatının hiçbir döneminde “zengin” diye nitelenecek bir konuma ulaşmamıştır. Çoğu zaman sıkıntılarla geçen hayatında kitaplarından ve siyasi görevlerinden (milletvekilliğinden) elde ettiği sınırlı meblağları da yine aynı alanlardaki mücadeleleri için harcamış, elinde kalan üç-beş kuruş olursa onu da yoksul lise ve üniversite öğrencilerine burs olarak vermiştir. Tam anlamıyla fedakârlık timsali bir insandır ve gerçek bir çilekeştir. Elde ettiği hiçbir imkân ve statüyle övünmemiş; maddi manevi hiçbir eksiğinden dolayı da komplekse ve ümitsizliğe kapılmamıştır.

Osman Yüksel; tevazuu, tabîîliği, insanî hırslardan uzak oluşu, parayı pulu önemsememe açısından adeta çağdaş bir Ebu Zer’dir.

Hakkında “Toros Yüzlü Adam” adıyla çok değerli bir biyografi hazırlamış olan Rasih Yılmaz, onun sade, mütevazı ve iddiasız yüzünü, doğduğu büyüdüğü Toroslar’ın inişli çıkışlı topografyasına benzeterek isabetli bir nitelemede bulunmuştur.

Osman Yüksel, düşünceleriyle, eylemleriyle ve onlardan yararlanmak ve dersler çıkarmak amacıyla özellikle genç nesiller için sadece ölüm yıldönümlerinde değil, birçok vesileyle daha sık anılamaya layık örnek bir mücadele adamıdır, cesaret ve fedakârlık timsalidir.

Ruhu şad, mekânı cennet olsun.

Osman Yüksel’in özellik arz eden ve daima dikkat çekmiş olan bir yönü de hazırcevaplığı ve nüktedanlığıdır. Onun hazırcevap ve nüktelerinden günümüze kadar ulaşarak tazeliğini elan koruyan ve güzel mesajlar barındıran bazılarını burada hatırlatacağız.

BATAKLIK

Osman Yüksel Serdengeçti, hayatının büyük bölümünde yayıncılıkla (kitap, dergi vs.) meşgul olmuştur. Bu işi yaparken hiçbir zaman kalifiye bir ekibe sahip olmamış, genellikle lise ve üniversite öğrencilerinden yararlanmıştır. Çalışmalar sırasında öğün vakti geldiğinde yemek işini lokantaya falan giderek değil de matbaada mütevazı bir şekilde idare ederlermiş. Sözgelişi, mevsim yazsa yemek listesi fırından yeni alınmış ekmek ve bol domates salatasından oluşuyormuş. Bu yemekle doymaya çalıştıkları bir gün, yemekte bulunun bir delikanlı, taze ekmekten kopardığı büyük parçaları salatanın suyuna sünger gibi bandırıp atıştırıyormuş. Osman Yüksel bakmış salatada su diye bir şey kalmayacak (çünkü herkesin ona ihtiyacı var) genci ikaz etmiş:

- Ulan kerata, bataklık mı kurutuyorsun, biraz yavaş ol!

İLERİ İÇİN

Demokrat Parti’nin önde gelen isimlerinden olan ve çeşitli bakanlıklar yapmış bulunan Tevfik İleri, Yassıada yargılamalarından bir müddet sonra vefat etmişti. Onun ölümü üzerine eski DP’liler, bu arada DP’ye oy veren vatandaşlar çok üzülmüşler. Cenazesi çok kalabalık olmuş. DP’ye muhalif basın, cenazeye ilişkin haberi, “Gericiler Tevfik İleri için çok ağladılar...” diye vermiş. Osman Yüksel, bu haber veriş tarzı üzerine şöyle yazmış: “Biz ‘İleri’ için o kadar ağladık; nasıl gerici diye suçlanırız?”

ARABA MARKASI

Osman Yüksel Serdengeçti, bir divan şairinin, “Yeri geldiğinde, fırsat çıktığında kendimi bile hicvetmezsem namerdim” anlamındaki sözlerini hatırlatır şekilde; yerinde, sırasında kendisini ve sorunlarını espri konusu yapmaktan çekinmez.

Yakalandığı parkinson hastalığının belirtilerinden biri de titremedir. Bu hastalıkta özellikle ellerin, kolların titremesi çok göze batıcıdır. Osman Yüksel, kendindeki bu belirtileri görüp üzülen dostlarına şöyle dermiş: “Atalarımız, ‘Ey Türk titre ve kendine dön!’ diye buyruk verdiler. Biz de buna uyarak öyle bir titredik ki bir daha kendimize dönemedik.”

Yine parkinson hastalığı için şu espriyi yaparmış: “Araba markası gibi isim. İnsan bunun bir hastalık adı olduğunu bilmese, keşke benim de bir parkinsonum olsa demekten kendini alamaz!”.

MAKAM ARABASI

CHP iktidarının son yıllarında Diyanet İşleri Bakanlığı yapmış olan hemşerisi Ahmet Hamdi Akseki’ye, dönemin hükümeti bir makam arabası tahsis etmiş. Osman Yüksel bunu duyunca hemşerisine takılmış:

- “Hocam, artık sıratı da bu arabayla geçersin!”

TÜRKİYEYİ KARIŞTIRAN ADAM

Parkinson hastalığının şiddetle seyrettiği bir dönemde kendisini ziyarete gelen bir grup öğrenciyle çay içerken, titreyen elleri yüzünden çayını karıştırmakta zorlanmış. Burada da fırsatı kaçırmamış, “Bir zamanlar Türkiye’yi karıştırırdım, şimdi bir bardak çayı karıştıramıyorum” demiş.

ALLAH ALLAH

Bir mecliste kendisine eleştiri maksadıyla, “Sen çok fazla Allah diyormuşsun!” demişler. “Ya, öyle mi, Allah Allah!” diye cevap vermiş.

KENDİNİ ANLATAN ŞİİRİ

Ömrünün son demlerinde, Parkinson hastalığının çok ağır seyrettiği günlerde bir dostuna not ettirdiği ve samimi itiraf ve duygularını ifade eden bir şiiri var. Şiiri not eden dostu haklı olarak, “Şiir değil sanki bir ağıt, bir veda idi” diyor. İşte o şiir:

Artık iş kalmadı yarenler bizde

Tökezliyor olduk yazıda, düzde

Şairdik, hatiptik, yazardık sözde

Ekmeği yemeğe ağızda diş yok

Dedik ya efendim bizlerde iş yok

Sağ yanım titriyor, sol yanım tutmaz

Nabzım tekler durur, muntazam atmaz

Ayağım bir türlü ileri gitmez

Ağzım her an kuru, gözümde yaş yok

Artık bundan böyle bizlerde iş yok

Bir secdeye varsam başım dolanır

Ne yesem içsem midem bulanır

Bütün dertler birbirine ulanır

Yuvamız da bomboş, uçacak kuş yok

Hayra yorulacak hayal yok, düş yok

İki adım atsam durmaz düşerim

Eski hallerime şimdi şaşarım

Allah’ım ben böyle nasıl yaşarım

Kendimi kollayacak gövdede baş yok

Bağrıma basacak evlat yok, eş yok

Yaşıtlarım birer birer ölüyor

Yeşil yaprak kara toprak oluyor

Azrail de başucumda soluyor

Üstüme dikmeğe ağaç yok, taş yok

Arkamdan vermeye yemek yok, aş yok

• İsmail Özcan: Eğitimci

Yorumlara Git

Taraftardan tepki üstüne tepki: Flaş gelişme: Ayağa kalktılar resmen: Guiza’yı hatırladınız mı?

İşte Rusya'nın 'Dost olmayanlar' listesi: Aralarında Türkiye var mı?

Zayıflamak uğruna canınızdan olmayın! Bu diyetlerin bedeli ağır

Bu besini gündüz tüketenler yaşadı! İlginç keşif bir anda gündem oldu

Canlı yayında ilginç sesler! Bünyamin Gezer taklit etti sunucu gülmekten yarıldı