Ekonomi
Çin’in ekonomik yavaşlaması ve küresel ticaret üzerindeki etkisi
Uzun yıllar boyunca dünya ekonomisinin büyümesinde başlıca rol oynayan Çin, ihracata dayalı kalkınma modeli, büyük altyapı yatırımları ve küresel tedarik zincirlerine entegre sanayisiyle dikkat çekiyordu.
ABDÜLHALİK KARA
Ancak son zamanlarda bu canlı görünüm, yerini daha durağan ve kırılgan bir yapıya bırakmaya başladı. Bu durumun sadece geçici dalgalanmalardan kaynaklandığını söylemek zor. Çünkü daha derin ve kalıcı yapısal değişimlerle karşı karşıyayız. Bu değişim yalnızca Çin’in kendi ekonomisini değil, aynı zamanda dünya ticaretinin işleyişini ve yönünü de etkileyebilir.
1. Ekonomik Yavaşlamanın Nedenleri: Yapısal ve Politik Sorunlar
Çin ekonomisindeki yavaşlama, yüzeydeki verilere bakılarak açıklanamayacak kadar karmaşık ve birbiriyle bağlantılı sorunlardan kaynaklanıyor. Bu durum sadece geçici bir daralma değil, aynı zamanda sistematik sorunlar ve siyasi tercihlerdeki değişimlerin bir sonucu.
Bu sürecin en belirgin örneklerinden biri, emlak sektöründe yaşanan krizlerdir. Özellikle Evergrande gibi büyük inşaat şirketlerinin fazla borçlanarak büyüme stratejileri izlemeleri, 2021 yılında sürdürülemez hale geldi. Bu durum sadece emlak sektörünü değil, çelik ve çimento gibi ona bağlı diğer sektörleri de olumsuz etkiledi. Yerel yönetimlerin borç yükü artarken, merkezi yönetimin ekonomi üzerindeki kontrolü zayıfladı. Dolayısıyla bu kriz, sadece bir sektördeki sorun değil, Çin’in büyüme modelinde daha geniş çaplı bir bozulmanın göstergesidir.
Buna ek olarak, Çin’in yıllarca uyguladığı tek çocuk politikası da iş gücünde önemli bir azalmaya yol açtı. 2022 yılında nüfusun azalmaya başlaması, bu eğilimin geçici değil kalıcı olduğunu gösteriyor. Yaşlanan nüfusun sosyal güvenlik sistemi üzerindeki yükü de giderek artıyor ve bu, kamu maliyesi açısından yeni sorunların habercisi olabilir.
Öte yandan, Çin yönetiminin son zamanlarda özel sektöre daha fazla müdahalede bulunması da ekonomiyi etkiliyor. “Ortak refah” adı altında yürütülen yeni ekonomi politikaları, özellikle teknoloji ve eğitim alanında faaliyet gösteren şirketler üzerinde baskı kurdu. Bu durum hem yatırımcıların hem de girişimcilerin güvenini azalttı. Bazı tanınmış girişimcilerin sessizleşmesi ya da ortadan kaybolması da bu sürecin bir parçası olarak görülüyor. Tüm bunlar, yabancı yatırımcıların Çin’e olan ilgisinin düşmesine neden oluyor.
Pandemi döneminde uygulanan “sıfır COVID” politikası da ekonomiyi olumsuz etkiledi. Bu politikalar üretimde aksamalara ve tedarik zincirlerinde sorunlara yol açtı. Politikanın ani şekilde sona erdirilmesi ise toparlanma sürecini yavaşlattı ve halkın ekonomik güvenini zedeledi.
2. Küresel Tedarik Zincirlerinde Değişim: Yeni Yönelimler ve Alternatifler
Çin’deki ekonomik yavaşlama sadece iç piyasayı değil, dünya genelindeki tedarik zincirlerini de etkiliyor. Şirketler, Çin’e olan bağımlılıklarını azaltmak ve riskleri çeşitlendirmek için üretimlerini başka ülkelere kaydırmaya başladı. Bu eğilim, özellikle pandemide yaşanan aksaklıkların ardından hız kazandı.
Bu süreçte bazı ülkeler ön plana çıktı. Vietnam, düşük iş gücü maliyetleri ve Çin’e yakınlığıyla elektronik ve tekstil üretimi için tercih edilmeye başladı. Hindistan ise genç nüfusu ve dijital altyapısıyla teknoloji ve ilaç sektörlerinde dikkat çekiyor. Meksika, ABD’ye yakınlığı sayesinde otomotiv ve elektronik üretiminde öne çıkıyor. Bu gelişmeler, şirketlerin daha esnek ve bölgesel üretim modellerine yöneldiğini gösteriyor.
Ayrıca jeopolitik gelişmeler de bu değişimi etkiliyor. ABD’nin Çin’e uyguladığı teknoloji kısıtlamaları, Avrupa Birliği’nin sanayisini yeniden yapılandırma hedefleri ve Asya-Pasifik’te oluşan yeni ticaret ağları, dünya ticaretinin daha çok bloklar arasında şekillendiğini ortaya koyuyor. Özellikle yarı iletkenler ve batarya gibi stratejik ürünlerde Çin’in güçlü konumuna karşı alternatifler geliştirilmeye çalışılıyor.
3. Emtia Piyasalarında Değişen Denge: Talepte Azalma ve Yeni Arayışlar
Çin’deki yavaşlamanın en belirgin etkilerinden biri, emtia talebinin azalmasıdır. Bu durum, hammadde ihracatına bağımlı ülkeler için büyük bir belirsizlik yaratıyor. İnşaat sektöründeki durgunluk, demir cevheri ve çelik gibi malzemelere olan talebi azaltırken, Avustralya ve Brezilya gibi ülkelerin ihracat gelirlerini olumsuz etkiliyor.
Aynı şekilde, enerji tüketimindeki düşüş de petrol ve doğal gaz ihracatçısı ülkeler için sorun oluşturuyor. Çin’in pandemi sonrasındaki enerji talebinin sınırlı kalması, OPEC ülkeleri ve Rusya üzerinde baskı oluşturuyor. Nadir toprak elementlerinde Çin’in güçlü konumu sürüyor olsa da, bu alandaki üretim yavaşlaması, küresel yeşil dönüşüm projeleri açısından bir risk teşkil ediyor.
Tarımda da benzer bir tablo var. Çin’in ithalatı azaltması, soya, mısır ve arpa gibi ürünleri satan ülkeler için sıkıntılı bir dönem anlamına geliyor. Çin’in gıda güvenliğine verdiği önemin artması, dünya tarım ticaretinin yönünü etkileyebilir. Bu yüzden emtia ihracatçıları yeni pazarlar aramaya başladı. Ancak Hindistan, Endonezya ve Afrika gibi yükselen pazarların Çin’in yerini kısa sürede alması kolay görünmüyor.
4. Finansal Dalgalanmalar ve Jeopolitik Gerilimler: Genişleyen Etki
Çin ekonomisindeki kırılganlıklar, ticaretin ve üretimin ötesinde, finans piyasalarında ve uluslararası ilişkilerde de hissediliyor. Sermaye çıkışları hızlanırken, Şanghay ve Hong Kong borsalarında baskı oluşuyor. Çin Merkez Bankası’nın yuanı desteklemeye yönelik adımları ise sınırlı kalıyor.
Bu finansal belirsizlik, dış politikada daha iddialı ve zaman zaman sert tutumlara da yol açabiliyor. Ekonomik baskı altındaki yönetimler, dış politikada daha agresif adımlar atabilir. Tayvan etrafındaki gerginlik ya da Güney Çin Denizi’ndeki askeri hareketlilik bu kapsamda değerlendirilebilir.
Ayrıca, Çin’in yürüttüğü Kuşak ve Yol Girişimi de finansal kaynaklardaki daralmadan olumsuz etkilenebilir. Sri Lanka ve Pakistan gibi ülkelerde yaşanan borç sorunları, bu projelerin geleceğini belirsizleştirmektedir. Tüm bu gelişmeler, küresel güç dengelerinde yeni değişimlere zemin hazırlıyor. Çin’in ekonomik güç kaybı, ABD ve Avrupa’nın konumlarını güçlendirebilir. Aynı zamanda Hindistan, Endonezya ve Brezilya gibi ülkeler de daha etkin aktörler haline gelebilir.
5. Türkiye İçin Doğan Fırsatlar
Bu gelişmeler Türkiye açısından önemli fırsatlar oluşturabilir. Küresel tedarik zincirlerinin yeniden şekillendiği bu dönemde, Türkiye’nin stratejik konumu, üretim gücü ve Avrupa ile olan ekonomik bağları, onu cazip bir üretim merkezi haline getiriyor.
Özellikle tekstil sektöründe, Türkiye hızlı teslimat süreleri ve lojistik avantajlarıyla Avrupa pazarı için Çin’e göre daha uygun bir alternatif olarak öne çıkıyor. Avrupa Birliği’nin çevre dostu üretimi destekleyen Yeşil Mutabakat süreci de, Türkiye’nin sürdürülebilir yatırımlarını artırmasına ve pazardaki yerini güçlendirmesine katkı sağlıyor.
Otomotiv alanında da Türkiye’nin yerli araç projesi TOGG ve çip krizine karşı Bursa ve Kocaeli gibi üretim merkezlerine artan ilgi, ülkeyi daha stratejik bir konuma taşıyabilir. Ayrıca Türkiye’nin sahip olduğu lityum ve bor gibi doğal kaynaklar, elektrikli araç teknolojileri açısından önemli bir avantajdır.
Sonuç
Çin’in ekonomik yavaşlaması, sadece o ülkenin iç sorunlarıyla sınırlı bir gelişme değildir. Bu süreç, dünya ticaretinden emtia piyasalarına, finansal sistemlerden uluslararası ilişkilere kadar geniş bir alanı etkileyen büyük bir değişimin parçasıdır. Bu yeni döneme en iyi uyum sağlayan ülkeler, hem risklerden korunabilir hem de yeni fırsatlar yakalayabilir. Türkiye gibi stratejik avantajlara sahip ülkeler için bu süreç, ekonomik çeşitlenme ve bölgesel iş birliklerini artırma açısından büyük bir şans olabilir.